7 Ocak 2012 Cumartesi

Gulyabani ile sohbet

"Tehlikelerden korunmak için değil, onlarla yüzleşmede korkusuz olmak icin dua edeyim.
Acımın yok olması için değil, ona dayanacak yüreğim olması için yalvarayayım. 
Yaşam denen savaşta müttefikler aramak yerine kendi gücümü bulmaya çalışayım. 
Korkular içinde kurtarılmayı beklemektense özgürlüğümü kazanma umudunu taşıyayım. 
Bana yalnızca korkaklığı ve başarılarımda senin himmetini hissetmeyi değil; 
zaaflarımda da beni kavradığın duygusunu bağışla." Rabindranath Tagore/Meyve Zamanı


İnsanı en çok ne korkutur? Yalnızlık mı? Acı çekmek mi? Sevilmemek mi? Ölmek mi? Değişmek mi? Sahip olduklarını kaybetmek mi? Sevdiklerini üzmek mi? Hepsi mi? Birisi aslında hepsini içerir mi?
Bu ayki Psikeart'ın konusu "korku". Sorular, cevaplar ve yeni sorular var.

Ben kendi hesabıma bulduğum her cevapta yeni bir soruya çıkıyorum. Bir açıklama bulmak korkuyu yok etmiyor. Korkunu tanımak cesur olmaya yetmiyor.

Hani, bizi her adımdan, her ihtimalden korkutmaya, alıkoymaya yeminli aklımızda yankılanan bir ses olur. O sese Mevlana Gulyabani dermiş.
Her adımda, her hayalde, her niyette "Sakııın! Vazgeç! Hemen olduğun yere dön. Aptallık etme! Senin için en iyi yer burası!" diyen ses.
"Sen yapamazsın! Yapsan da çoook pişman olursun! Her şeyini kaybedersin!" diye seslenen içinizdeki ses.
"Çok üzüleceksin, seni sevenleri üzeceksin. Değer mi?" diyen ses.
Gulyabani'nizi tanıdınız mı? "Üstelik ben hep haklı çıktım" diyor di mi? Şaşırmam. Ben kendiminkini sık duyuyorum.

Gulyabaniyi dinlemek hep olduğun yerde kalmak demek. Hiç hayal kurmamak, kurduğun hayale inanmamak, ateşte yanmamak, soğukta kalmamak, hiç risk almamak, hiç kaybetmemek ve hiç kazanmamak demek... Olduğun yerde, olduğu kadar bir hayat. ("Bunun nesi kötü?" diyen kim???)

Gulyabani'yi hiç duymamak, duyup da dinlememek, dinleyip de göze almak var. Hayata kıyıdan değil, tam içinden dahil olmanın, denemenin yolu bu. Ama nereye kadar? Ne kadar?

Gulyabanisini dinleyip hiç ateşte yanmayan, hiç soğukta donmayanlar arasında bir gün ateşlerde yanıp birgün ayazda donmak kolay mı?
Akışa izin vermek, her geçen günle akıp gidebilmek, her sabah baştan başlayabilmek kolay mı?
Peki her sabah aynı güne uyanmak, emniyette ama umutsuz olmak mı? Hangisi daha kolay..?

"Üzülme der Mevlana ve devam eder; kaybettiğin herşey bir gün başka surette geri döner."
"Bir yandan korkun bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun; tek kanatla uçulmaz zaten."


Korkunun panzehiri cesaret değil umut galiba. Bir hayale, bir ihtimale inanmak. Umut!


Kitap: Fark ettim ki ben Anna Karanina'yı okumamışımmm! Geçen gün Orhan Pamuk'un yazılmış en güzel kitabın Anna Karanina olduğunu söylediğini okuyunca fark ettim. Okuyorum hemen!

Haftaya: İşte yine bir dolu gündem, kızın okulunda gösteri, haftasonu benim vereceğim eğitim ve ne zamana sıkıştıracağımı bilmedigim bir sürü ıvır zıvır var.

2 Ocak 2012 Pazartesi

Özel ad

Portakakal Kız'ı okudunuz mu? Yıllar önce bir arkaşım hediye etmişti. Bir yeni yıl hediyesiydi... Ne çok sevmiştim!
Eğer henüz okumadıysanız bulup okuyun derim. Ben tekrar okuyacağım. Nedense öyle geldi içimden...

"İmkansızı istemenin özel bir adı var. Biz ona umut diyoruz." Portakal Kız/Jostein Gaarder

Tatlı kızım nezle oldu bu sefer. Perişan küçücüğüm.
Taze Koçlar camiası buluşuyoruz çarşamba akşamı.
Yılbaşı gecesi geldi, geçti çok şükür.
İş-güç tarafında kızdığım şeyler var bu ara. Toparlayacağım.