19 Şubat 2013 Salı

Düğümler

İnsan bildiği bütün duyguların hepsini hissederse, aslında ne hissettiğini bilir mi?

Bir anda hem de aynı anda olanlardan hangisi önce, hangisi sonra gelir?

Yolun değil de yolculuğun peşine düştüğünde, kim seninle gelir? 

 Bir sürü şey var bloggerlarım. Ve fakat anlatasım yok.
Psikeart'ın yeni sayısı: Vicdan.  Yine çok güzel.
Ağaçlar çiçek açmaya başlamış, mevsim bahar oluyor. 
Çok iyi bir zirvedeydim. Lynn Twist'i tanıyın derim. O aktivisit bir kadın. Kimseye benzemeyen bir etkisi, bir haresi var. Bir de kitabı... The Soul of Money.
Hafta sonu Çeşme'de bir workshop'tayım. Pazar günü güzel kızım pek heyecanlı olduğu  bir yarışmaya giriyor... Ece Temelkuran'ın yeni kitabı var bir de. Kadınların, kadın dostları olanların romanı. Dünyanın doğusuna ait kadınların... Yani, tam benlik!

Ben blogger'larım, şanslıyım. Demiştim ya, görünmez bir efsunla sarılıyım. Bir de dostlarımla... Eskiden sadece şansımı biliridim. Artık efsunun da farkındayım.


"Ben ikiye bölündü herhalde. Bir tanesinin tuhaf bir yolculuğa çıkmasında sakınca yok gibi geliyor bana. Ben nasılsa artık sadece izleyen bir gözüm."     Ece Temelkuran/Düğümlere Üfleyen Kadınlar

5 Şubat 2013 Salı

Davet


The Invitation
It doesn't interest me what you do for a living
I want to know what you ache for
and if you dare to dream of meeting your heart's longing.

It doesn't interest me how old you are
I want to know if you will risk looking like a fool
for love
for your dreams
for the adventure of being alive.

It doesn't interest me what planets are squaring your moon...
I want to know if you have touched the center of your own sorrow
if you have been opened by life's betrayals
or have become shrivelled and closed
from fear of further pain.

I want to know if you can sit with pain
mine or your own
without moving to hide it
or fade it
or fix it.

I want to know if you can be with joy
mine or your own
if you can dance with wildness
and let the ecstasy fill you to the tips of your
fingers and toes
without cautioning us to
be careful
be realistic
to remember the limitations of being human.

It doesn't interest me if the story you are telling me
is true.
I want to know if you can
disappoint another
to be true to yourself.
If you can bear the accusation of betrayal
and not betray your own soul.
If you can be faithless
and therefore trustworthy.

I want to know if you can see Beauty
even when it is not pretty
every day.
And if you can source your own life
from its presence.

I want to know if you can live with failure
yours and mine
and still stand on the edge of the lake
and shout to the silver of the full moon,
"Yes."

It doesn't interest me
to know where you live or how much money you have.
I want to know if you can get up
after a night of grief and despair
weary and bruised to the bone
and do what needs to be done
to feed the children.

It doesn't interest me who you know
or how you came to be here.
I want to know if you will stand
in the center of the fire
with me
and not shrink back.

It doesn't interest me where or what or with whom
you have studied.
I want to know what sustains you
from the inside
when all else falls away.

I want to know if you can be alone
with yourself
and if you truly like the company you keep
in the empty moments.


Oriah Mountain Dreamer

Hepsi budur. Ne daha fazla, ne daha eksik...

2 Şubat 2013 Cumartesi

Bildiklerim

Doktorların sigara içmesi hakkında konuştuk dün hastanede. Hatta tutkuyla içenlerin adını andık. Annemin omzu kırık, malum. Hastanede olmamız o yüzden... Sigara, "zarar verdiğini bile bile yapma devam ettiğimiz şeyler" konulu sohbetlerin baş kişisi. Yoksa derdimiz kendisiyle değil.

Yapmak/yapmamak gerekeni bilip de yapmaya ya da yapmamaya devam etmek... Bir yerden başla(ma)mak ya da vazgeçme(me)k

"Bilinçlendirmek"ten bahsedilir hep. İnsanlar neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilse, yapmaz/yapar varsayımımız vardır. Hepimiz insanoğlunun bilgiyle karar veren, makul canlılar olduğuna inanmak isteriz. Bu inanç insanları anlamanın ve değiştirmenin mümkün olacağı umudunu sağlıyordur belki de... Oysa, bilmek yapmaya yetmez. İnsanoğlu kararlarını, hele önemli kararlarını bilgiye dayandırmaz. Ama dayandırıyormuş gibi, bilmiş kılıflar bulur. Bu hepimize iyi gelir.

Doktor da olsan, sigara içmeye devam edersin. Kırmızı ışıkta durmak gerektiğini bilir, geçersin. Hız sınırı tabelasını görür, yine de gazdan ayağını çekmezsin. Dahası bunlar hayati kararlardan kabul edilmez.

Öyle ya, mühim kararlar mesela hangi şirkette çalışacağınla ilgilidir, nereden ev alacağınla, kiminle evleneceğinle, hangi işe yatırım yapacağınla,... Analitik olmakla övünürüz. Verilere dayanmakla, kararlarımıza duygularımızı katmamakla,... Bu oyun hepimize iyi gelir. Güvende hissederiz. Aklımız hayatımızı kontrol ettiği sürece herşey kontrol altındadır. Oh, rahatlarız. Bizler makul insanlarız. Yemekten sonra sigaramızı  yakarız. Bu, elbette hayati bir karar değildir. Kaldı ki, ne zaman istesek, aslında, bırakabiliriz. Sadece şimdi bununla uğraşamayız.

Yapmam gerekeni bilip de yapmadıklarım aklımda bu ara. Yapmamam gerektiğini bilip de yaptıklarım... Onlar da var. Ben makul insanlardan değilim. Kafam hep karışık.

Tam burada zamanla ilişkim de karışıyor. İçimde zaman farklı işliyor sanki. Çok yavaş...  Başlamak/vazgeçmek için hep biraz daha zamana ihiyacım var duygusu. Ama o doğru zaman bir türlü gelmiyor.
Gerçek dünyada  zaman hızla akıyor. Benim içimdeki, bir türlü gerçek zamanla senkronize olmuyor. Ya geride, ya ilerideyim. Ya da hepten zamansız bir yerde, beklemedeyim. (Pause).

"İnsanoğlu nasıl karar verir gerçekten?" diyen herkese ısrarla "Think Fast and Slow"u tavsiye ediyorum. Kahneman'ı okuyun. Üzerinde çok düşüneceksiniz.

Neyin karar olduğunu, neyin önemli olduğunu anlamak için "bilgi" yetmiyor bloggerlarım. Belki ne istediğini bilmek yardımcı olabilir. Bilmek ve istemek. Ya da ne istediğini bilmek.

"Peki, bu yeter mi?" diyen bloggerlarımı bu soruyla bırakıyorum.

Ne istediğini bilmek o uğurda harekete geçmek için yeter mi?

Film: Umut Işığım-Çok gerçek!
        : Django-Tarantino.

Her ikisi de şahane! Mutlaka!

"Yalnızca bir kez dilim tutuldu, bir adam bana "sen kimsin" diye sorduğunda." Halil Cibran