11 Kasım 2012 Pazar

Evrene Teşekkür

Sevgili Evren,
Bana duyarsız kalmadığın için teşekkür ederim. Hala sabahın essalatında uyanıyor olmama rağmen, yeniden uykuya dalabilmek bana iyi geldi. Üstelik uyanma saatlerimdeki değişkenlik umutlarımı artırıyor. "Belki" diyorum, "bir gün yatıp sabahı bulabilirim."

Diğer konulara da duyarsız değilsin, Allah var. Ve fakat bazen hız konusunda uyuşamıyoruz. Bir de detaylar fena karışıyor. Sakın yanlış anlama, herşeyin doğru zamanı var, artık öğrendim. Sabırlı bekliyorum. Da, bazen acaba ben tarifte çok şeyi eksik bırakıyorum da ondan mı kafan karşıyor diye endişeleniyorum. Tabii benim kafa da karışık.Onun da etkisi oluyordur. Diy mi?
Tarif etme işinde sıkıntılıyım sevgili evren. Ben birşey isteyemiyorum kolay kolay. Utanıyorum. Şimdi bu saçma, inanılmaz, şudur budur gelebilir. Öyle... İsteyemiyorum. Detaylar için çocukluğuma kadar inmemiz gerekecek ki, hiç istemiyorum. Sadece bil ki, durumum budur.

Beni benden iyi bilen can arkadaşımın tavsiyesiyle "Tanrı Daima Tebil-i Kıyafet Gezer" kitabını okuyorum. Oradaki egzersizleri uygulamaya başladım ufaktan. Gerçi son dönemde hayli ilerledim ama kör, topal. İlerleme kör, topal olunca durmadan düşüp, oraya buraya çarpıp bir yerlerimi acıtıyorum. Vazgeçesim geliyor. "Ezik, mezik, geldim bugünlere kadar işte!"diye geçmiyor değil içimden. Ama yoook, vazgeçmem. Özetle evrencim, ısrar ve kararlılıkla beklentilerimi sıralamaya devam etmekteyim. Kulağın bende olsun, ilgi ve alaka lütfen.

Saçlarımı son boyamamdan sonra renk koyulaştı, ona bozuldum pazar pazar biraz... Neyse mevsim kış (en azından takvim itibariyle).

Kitaplardan: Tanrı Daima Tedbil-i Kıyafet Gezer
Filmlerden: Bulut Atlası
Haftalardan: Her zamanki telaş

Mutluluklardan da aklınızdan geçen ne varsa, evrene havale ediyorum.
Haydi evren, göster kendini!

"Biraz suçluluk duymuyor değildim. Çok azıcık: Mutluluk, bencilleştirir."
Tanrı Daima Tedbil-i Kıyafet Gezer/Laurant Gounelle


5 Kasım 2012 Pazartesi

Evrene sesleniyorum!

Beni sabahın 4'ünde uyandıran evrene sesleniyorum:
Mesajın neyse biraz daha açık ve çabuk olabilir mi? Bir de mümkünse çok güzel bir mesaj istiyorum. Malum, tüm diğer alternatiflere kapalıyım.
Vallahi çok işim var, günüm nefes almadan geçiyor, koçluklarım var, kızım var, evim var, kitaplarım, arkadaşlarım, ... Yani, uyusam iyi olacak sevgili evren.

Diğer siparişlerim yanına bunu da ekliyorum. Önceliklendirmen gerekecekse burada yazmadıklarïmdan başlayabilirsin yine de. Sen anladın ne demek istediğimi...
Ama uyumayınca , zor oluyor inan ki...

Sana güveniyorum.

Sevgilerimle,
Çakma Evhanımı



Önemli not: Rüyalarımda iki de bir rahmetli babaannemi görmeyi "hayırdır" deyip  yorumlamaya çalışmanın yani sıra ruhuna bir fatiha okusam iyi olur sanki. Di mi?



Bizimkisi aşk hikayesi değildi.
Aşktı bizimkisi.
Gerisi hikayeydi.

Can Yücel


4 Kasım 2012 Pazar

Dokun

Life will break you. Nobody can protect you from that, and living alone won’t either, for solitude will also break you with its yearning. You have to love. You have to feel. It is the reason you are here on earth. You are here to risk your heart. You are here to be swallowed up. And when it happens that you are broken, or betrayed, or left, or hurt, or death brushes near, let yourself sit by an apple tree and listen to the apples falling all around you in heaps, wasting their sweetness. Tell yourself you tasted as many as you could.
Louise Erdrich (The Painted Drum)


Film: Intouchables (Dokunulmazlar) Mutlaka!  

3 Kasım 2012 Cumartesi

Kasım


Kasım başladı ama hava nefis. Dün akşam şakır şakır yağan yağmurdan sonra, sabah güneş var. Ayrıca ılık. Güzel kızımın okulunun bahçesinda oturmuş, bekliyorum. Zeyno voleybol kursunda. Okul sessiz, kuş seslerini dinliyorum. Uzaktan gelen sesler dikkatimi dağıtmıyor. Aklımda akıp giden düşüncelere yetişmeye çalışıyorum. Sanki aynı anda bir sürü dosya açık. Kiminde sadece fotoğraflar, kimin de yalnızca duygular, kimisi bir eylem planı, kırmıya boyalı satırlar bile var, kimisi ise bakmak istemediğim kadar karmaşık geliyor, içine girersem çıkamayacakmışım gibi... Biraz birisine bakıyorum, sonra diğerine geçiyorum, hepsinden sıkılıp boş ekrana bakmak istesem ekran hiç boşalmıyor. Bunları yazarken tabletimin üzerinde gezinen küçük örümceğe bakıyorum. Biraz daha gezinmesine izin versem mi? Hafifce üflesem mi? 

Gidip bir çay almaya karar verdim blogerlarım. Minik örümceğin verdiği ilhamı seçiyor ve sadece bu güzel günün içinde kalıyorum. 
Az sonra kızım gelir. Heyecanla bir şeyler anlatmaya başlar. Sonra bir plan yaparız birlikte. Ben ona  "ne olur azıcık sus annecim" derim. O da "ama ben konuşmayı çok seviyorum" der. Güleriz. Aramada sevdiğimiz şarkıları dinler, bağıra çağıra eşlik ederiz. 
İşte geldi! 

"Ama ben aşk kadar sabırsız, aşık kadar da sabırlıyım." Yedinci Gün/İhsan Oktay Anar



1 Kasım 2012 Perşembe

Kokteyl

Sabaha karşı 4 kulübüne geri döndüm. Paris'te başlamıştı. Yorgunluğa verip, görmezden gelmeye çalıştım, olmadı. Ne yapalım, madem böyle, geldiği gibi karşılayacağım. Her sabaha karşı uyku beni erkenden bırakıp gidiyor...

Değişimler devam. Heyecanlı. Heyecan dediğin bir duygu kokteyli. Biraz cesaret, bir ölçü istek, biraz merak, biraz kalp çarpıntısı, bir tutam korku, az biraz sabırsızlık ama yanına beklemenin hazzı... Siz hangisinde kaç ölçü koyarsanız o! Bendeki kadehte tüm malzeme iyice karışmış! 
İş yerimde, arkadaşlarımın hayatlarında, kendi içimde, ... 

Koçluklara, koştur koştur çalışmaya, kitaplara, hayallere, rüyalara, şükretmeye, merak etmeye, görmezden geldiklerimi görüp ertelemeye devam...

Ve fakat bloggerlarım; bu ara çok keyfim yerinde!



Çalar Saat

Birden bire uyuyacağım
Bunca uykulu uykusuzluktan sonra
Sanki papatyalar açacak balkonumun önünde
Kediler gelip içine sıçacaklar
Gübre...
Uyuyacağım herkesi uyutmak için değil
Uyandırmak için
Ben hep böyle yaşadım
Herkesi uyandırmak için
Vakti  saati değildi belki
Belki de ben 
Beceremedim.

Can Yücel