21 Eylül 2014 Pazar

Sezon Sonu

Sokaklarla buluştum dün. Sabahın körüydü, kızımı dershaneye bıraktım. Sonra arabamı park edip pasaporta yürüdüm. Serin, sessiz sabah... Oturdum denize karşı. Üşüdüm. Bir çay söyledim, sonra bi daha. Denizi seyrettim, köpükleri, gemileri, kedileri. Ne çok turist varmış şehirde! Gazetemi okudum, gelip geçeni takip ederek. Ne çok sevdim sabah şehirde olmayı!
Sonra uzun uzun yürüdüm. Sabahın erken saati olunca, daha dükkanlar yeni açılıyor. Pek havalı butiklerin kapısında duran, jilet gibi, çok cool, çok slim fit tezgahtarların birbirine en alaturka halleriyle; "abi, hayırlı işler, bol kazançlar" seslenmeleri arasında yürüdüm.

Aaa, piyanolarda sezon sonu büyük yaz indirimi! Piyanolar kışın iyi ses vermiyorsa demek...

Sonra saatlerce sokaklarda dolaştım. Bacaklarım sızladı. Her köşede başka bir dünya görmeye bayılarak, aklımı kapatıp, gönlümü açarak dolaştım.

Ağaçların altında, sessiz bir kafede oturdum. Tam karşımdaki Comic Books Shop' a giren çıkan var mı diye takip edip, hayaller kurdum.

Mutluydum eve geldiğimde. Hayaller, niyetler....

"Neye niyetli olduğunu bir düşün. Birçok şey isteyebilirsin, istemelisin de. Ama en temel arzun ne? Bu caddede, bu sokakata o arzuna dair ne var? Yaşın kaç? Neden yaşıyorsun? Ne için yaşıyorsun? Aslında nasıl biri olmak istiyorsun? İsteklerin asıl arzuna ne kadar hizmet ediyor?

Her yerde kendin varsın. Baksana. Görsene. Düşünsene, hissetsene... Canının yanmasına izin versene. Ne iyi gelir sana!" Cem Mumcu/Kendine Bakma Kitabı

Daha çoook yazacağız bu kitaptan.

Başka kitaplar: Jose Saramago/Bilinmeyen Adanın Öyküsü-Şahane
                        Romain Puertolas/Bir Ikea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakirinin Olağanüstü         Yolculuğu-Komik

Psikeart/Samimiyet



3 Eylül 2014 Çarşamba

Milat

Koca bir yaz geçti. Geçti derken, tamamen takvime bakıp boş konuştum. Yoksa hava fena halde. Ama hadi itiraf edeyim, akşamları pencere kapalı olmazsa pike iyi geliyor. Ennnn sevdiğim kıvam...

Aylar var ya yazmayalı, "tekrar yazsam mı" diye düşündüm. Du' bakalım....

Yazdan geriye seyahatler, çok koşturma, çok çalışma, klasik başlayacak derken annemin düşüp kolunu kırmasıyla travmatize olan yazlık faslı, bir bayram, güzel kitaplar, filmler, kendime sorular, görüp çok beğendiğim yerler, çok değişen, hep aynı şeyler, tabii ki rüyalar, ...

Ama milat can kızımın toplu taşımayla tanışması oldu! Dershane girdi hayatımıza (ki başlı başına bir yazının konusudur)ve dershaneye kendi başına gidip gelmeye başladı benim akıllı bıdık. Otobüs kartı, otobüslerin numaraları, eve anahtarla girme, arkadaşlarla dershane çıkışı kahve içmeye gitme...
Çok acaip! Oldu vallahi! Kuzuyla sabah kalkıyor, giyiniyor, atıştırıp çıkıyoruz. Ben işe, o otobüs durağına. Güzel kızım, koşup yakalıyor otobüsü, kulakta kulaklıklar ...

Evet, biliyorum. Gayet normal bir şey, aya gitmeye uzay mekiğine binmiyor da bana ööle geliyor. Tadını çıkarıyorum.

Belki üstümde değişik bir iz bırakan bu yazı sonra yine yazarım.

Bizim kiraladığımız yazlık satılığa çıktı. Seneye gitmiyoruz büyük ihtimalle. Nasıl rahatladım... Böylece yeni bir karar kendiliğinden gerekli oldu. (Bak, Allah'ın işine!)

John Green'le tanıştım. Teenage dünyasının en popüler yazarlarından. Ben çok sevdim.
Elif Şafak'ın İskender'ini okudum. Nasıl atlamışım... İçime dokundu.
Lucy'yi izledim. O ne sert öyküydü...
Memlekette seçim oldu, rezil şeyler oldu, sonra hepsi anı oldu.

Mamografi çektirdim, saçımı kestirdim. Üstelik ikisinin de tekrar zamanı geldi.

"Yaz geçer" Murathan Mungan