17 Haziran 2015 Çarşamba

Survivor


Bloggerlarım,
Şu ara memleketimizin gündemi survivor. Seçim günü bile televizyonda en çok seyredilen program olması tartışılıp duruyor. Ne kınama, ne kınama... Memleketimizin hali hakkında ne çıkarımlar, ne çıkarımlar...
Survivor yarışması dediğin adada yaratılmış bir mikro kosmos. Bir adada birbiriyle ve ortam şartlarıyla mücadele eden, hem seyirciye hoş görünmeye çalışan (sms’ler mühim), hem adadakilerle iyi geçinmesi gereken, hem de oyunlarda kazanmak zorunda olan survivor’ları sadece televizyonda değil, her yerde seyrediyorum. Hem birbirine rakip, hem birbirine bağımlı/muhtaç takım arkadaşları, hem bir çile hem asıl amaç olan adada kalma, kurallar, herkesin güçlü ve zayıf yanlarıyla bir gün kahramanken ertesi gün tam bir kaybeden olması... Bazen yemek, bazen dokunulmazlık(!), bazen anneyle telefonla ödüllendirilen, kazanmanın  hayat mamat meselesi olduğu oyunlar, çekilen bütün eziyete rağmen adada kalmak için her rezilliğe hazır olma hali, birbirlerinin yüzüne gülüp sonra kameraya hitaben  “kusura bakma senin yalanlarının, oyunlarının farkındayım ama beni yıldıramazsın” diye birbirinin gözünü oymalar, oyun sırasında bir kavga, bir kardeşlik arasında salınmalar, herkesin herkese ve  seyirciye insanlık dersi verdiği bu düzeni, kendi dünyasından çok uzak, yok yavan, çok şöyle çok böyle bulanlara imreniyorum. Zira ben ben bu mikro kosmosu her gün, her yerde görüyorum.
Şöyle dikkatlice bir seyretmeyi öneriyorum. Acun’dan,  "annem için, kardeşim için" diye bağıran yarışmacılara, kazanıp kazanmamayı belirleyen performansa, tesadüflere, şans faktörüne, kaybetmek ve kazanmanın insanlar üzerinde etkilerine dikkatli bakınca “aynı bizim şirket, bizim köy, bizim sülale, bizim okul, ...” diyebilirsiniz. Bir de kendini fark ediyor insan. Kimi tutuyorsun? Kime sempati, kime öfke duyuyorsun? Ne olunca seviniyor, ne olunca “tüh be” diyorsun. Aslında kime benziyor ama kimi beğeniyorsun?
Tavsiye ediyorum; içinde yaşadığımız alemi, mikro ölçekte tüm gerçeğiyle görme fırsatını ıskalamayın.

“İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.” Sebahattin Ali/Kürt Mantolu Madonna