15 Temmuz 2015 Çarşamba

Yer, gök hep Gökçe


Hayatımızın yeni gündemi Gökçe!
Geldi kızımız. Ben hala oldum, kardeşim de baba. Artık Gökçe’nin etrafında dönüyor dünya. Mini minicik, mis kokulu bir melek... Bir bebek eve gelince başka bir boyuta geçiyor her şey. O masumiyet, o naiflik karışıyor havaya. Tek önemli şey bebeğin uyuması, uyanması, gazı, kakası, beslenmesi oluyor. Bu dünyada yapıp ettiğimiz diğer işler nasıl da boş! İnsan nasıl da gurur duyuyor kendisiyle mesela o gazını çıkartınca. Hele banyo yaptırmak. İlk banyoda ordaydım. Banyosunu yaptırdık küçük meleğimizin. Bende sanki kansere çare bulmuşum gibi bir mutluluk, bir gurur...

Yeni bir işyerinde, yeni iş arkadaşları, bildik iş gündemleri, eski tanıdıklara yeni tanışıklıklar... Dünyanın çok güzel göründüğü günlerdeyim. (Şükür!)

Memlekette bir umut, bir umutsuzluk havası. Zorbalığın; yenilmese de zafer kazanmadığını görmenin (nihayet) verdiği umut,  başka  türlü bir dünya hayaline henüz gücün yetmeyince umutsuzluk...
Yaz ki, mevsimlerin en cesuru, en cüretkarı, bu yıl çekingen biraz. Sevdim ben bu utangaç yazı. Akşam serinliğini, sabah esintisini...
Bu yaz kiralamadım aynı yazlığı (wuhuhuuu). En sevdiğim şekilde geçiyorum yazı. Denizin karşında, hatta üzerinde, evimdeyim.

Şükür, rüyalar, dualar, hayaller tam gaz devam!
Şimdi bayram zamanıJ

Kıbrıs’a gidiyorum. Zamanı durdurup geleceğim.
“Tek bir fikre tutkuyla bağlanmış saplantılı insanlar daima ilgimi çekmiştir. Çünkü bir insan kendini ne kadar dar bir alanla sınırlarsa,bir yandan da o alanda o kadar sonsuza yaklaşır.” Satranç/Stefan Zweig