Hayatımızın yeni
gündemi Gökçe!
Geldi
kızımız. Ben hala oldum, kardeşim de baba. Artık Gökçe’nin etrafında dönüyor dünya. Mini minicik, mis kokulu bir melek... Bir bebek eve gelince başka bir
boyuta geçiyor her şey. O masumiyet, o naiflik karışıyor havaya. Tek önemli şey
bebeğin uyuması, uyanması, gazı, kakası, beslenmesi oluyor. Bu dünyada yapıp
ettiğimiz diğer işler nasıl da boş! İnsan nasıl da gurur duyuyor kendisiyle mesela o gazını
çıkartınca. Hele banyo yaptırmak. İlk banyoda ordaydım. Banyosunu yaptırdık
küçük meleğimizin. Bende sanki kansere çare bulmuşum gibi bir mutluluk, bir gurur...
Yeni bir işyerinde, yeni iş arkadaşları, bildik iş gündemleri, eski tanıdıklara yeni tanışıklıklar... Dünyanın çok güzel göründüğü günlerdeyim. (Şükür!)
Memlekette
bir umut, bir umutsuzluk havası. Zorbalığın; yenilmese de zafer kazanmadığını
görmenin (nihayet) verdiği umut, başka türlü bir dünya hayaline henüz gücün yetmeyince umutsuzluk...
Yaz ki,
mevsimlerin en cesuru, en cüretkarı, bu yıl çekingen biraz. Sevdim ben bu
utangaç yazı. Akşam serinliğini, sabah esintisini... Bu yaz kiralamadım aynı yazlığı (wuhuhuuu). En sevdiğim şekilde geçiyorum yazı. Denizin karşında, hatta üzerinde, evimdeyim.
Şükür, rüyalar,
dualar, hayaller tam gaz devam!
Şimdi bayram
zamanıJ
Kıbrıs’a
gidiyorum. Zamanı durdurup geleceğim.
“Tek bir fikre tutkuyla bağlanmış
saplantılı insanlar daima ilgimi çekmiştir. Çünkü bir insan kendini ne kadar
dar bir alanla sınırlarsa,bir yandan da o alanda o kadar sonsuza yaklaşır.”
Satranç/Stefan Zweig
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder