14 Mart 2015 Cumartesi

Baştan...


Uçakta, bulutların üstündeyim. Belli ki aşağıda hava kapalı. Burası ışık ışık... Aydınlık...

Ben de öyle hissediyorum. Aydınlık... 

Size bir değişiklik haberim var bloggercanlarım. İşimi değil ama işyerimi değiştiriyorum.  Araya kısa bir mola sığdırmayı da becerdim:) Heyecanlı, meraklıyım!

Değişiklikler beni çok etkilemiyor gibi görünür uzaktan. Sadece görüntü öyle diyemem, ben kendim de de fark edemem hemen duygularımı. Bende her şey derinde olur, yüzeye çıkması zaman alır. Eskiden hiç çıkmadığı olurdu. Rüyalarım yol gösterirdi bana, onları bile fark etmezdim. Hala rüyalarımın rehberliğine ihtiyaç duyuyorum. Artık fark ediyorum. Öyle kale gibi dimdik ya da umarsız olduğumdan değil bloggerlarım. Böylesini bilebildiğimden. 
Başka yollar olduğunu fark ettiğimden beri gözlerim daha yaşlı, keyfim daha yerinde. Bu sefer rüyalarımı beklemedim, işyerimdeki can arkadaşlarımla sımsıkı sarıldım, sarılırken ağladım. Bir sürü veda yemeğine gidip, gülmenin ağlamanın tadını çıkardım.

Bir ömre birden fazla hayat sığdırmaya niyet etmiştim bir kere. Birden fazla hayat epeyce yorucuymuş, anladım. Belki de niyete gerek yok; zaten benimki böyle yazılmış bir kader, kim bilir? Kolay olmuyor her seferinde baştan başlamak ya ben kaderimden fazlasıyla razıyım. Enn derinden şükrediyorum. 

Şimdi, bunları yazarken "bak ne çok değiştim" diyeceğim de, bakıyorum yine aynıyım! 

Ennn sevdiklerim değişmiyor. Galiba çoğalıyor, ben hafifledikçe... Şimdi yine en sevdiğim yerde, yollardayım. 


"I have faith that she will come, though along with my faith is the same fear that always accompanies my faith, the fear that has been inherent in all faith, anyway, since the begining of time." Varieties of Disturbance-Lydia Davis

Kitaplar: Varieties of Disturbance-Lydia Davis (Hikayeler-çok beğendim!)
              Devir-Ece Temelkuran (mutlaka!)

Şefkat

Odamı boşalttım işyerinde geçen gün. Dolaplar, çekmeceler açıldı. Kartvizitler, küçük küçük masa üzeri süsleri, hediyeler, defterler, kalemler, not kağıtları, makyaj malzemeleri, çay poşetleri, yedek ayakkabılar, yedek çoraplar, notlar, bisküviler, çerezler, kolonya, parfüm, ıslak mendil, el temizleme kimyasalı, dikiş seti... İnsan ufacık odada neler neler biriktirebiliyor! Kimi bulduklarımı hatırlayamadım. Nereden gelmişti, neydi, niye tutmuşum ki bunu? Kimileri hatıraları çağırdı. Annemin gönderdiği çiçeğin üzerine eklediği not, kızımın yaptığı resimler, oraya buraya sıkıştırdığı notlar, fotoğraflar, teşekkür kartları... 

Bir mektup buldum, çoktan unuttuğum... Onu bulmak çok hoşuma gitti. Okuyunca zaman geriye gitti sanki. Daha önce izlediğim bir filmi tekrar seyrediyormuşum gibi oldu. Oyuncuları tanıdım, hikayeyi hatırladım. Daha çok sevdim filmi tekrar izleyince. Belki daha iyi anladım.  Benimle ilgisi sanki hiç yokmuş gibi!  Tuhaftır, mektubu ilk  okuduğum andaki duygumu tam hatırlayamadım. Son okuduğumda hissettiğim şefkatti. 

Kendime gösterdiğim, gösterebildiğim şefkat... Nihayet!

"Küçük şeyleri unutmayanlar, en geri hatıraları da unutmayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiç bir memleket, hiç bir vatan tutamadan, her yeri, her şeyi severek öleceklerdir." İhtiyar Talebe-Saik Faik Abasıyanık