10 Mart 2016 Perşembe

Ferhangi Şeyler

Hafta sonu kızımla birlikte Ferhangi Şeyler oyununu izlemeye gittik. Oyunu ilk defa ne zaman seyrettiğimi hatırlayamadım. Galiba 1990’dı. Ne kadar gülmüş, nasıl hayran olmuştum Ferhan Şensoy’a... Bütün kitaplarını okudum, galiba bütün oyunlarına gittim. Ferhangi Şeyler’e defalarca gittim. Sonra uzunca ara verdim. Sanal alemde İzmir’e geldiğini görünce Zeynep’le gitmek üzere bilet aldım. Heyecanlandım epeyce... 
Zeynep, Ferhan Şensoy kim bilmeden beni kırmadı, geldi. Kahkahalarla güldük. Çıkışta bana teşekkür etti canım kızım. O’nu Ferhan Şensoy’la tanıştırdığım için... (Üstelik kahkaha atmama hiç kızmadı.) Benim de hem kızıma hem ustaya hayranlığım arttı.

1987’den beri aralıksız devam eden bu müthiş oyuna gitmediyseniz gidin. Gittiyseniz, bir daha gidin. Ferhan Şensoy’un günlük gazeteleri okuması ve bağlamasıyla söylediği şarkılarını dinlemek için bile değer!


“Seyre daldım ben alemi, seyreder alem beni” Ferhangi Şeyler/Ferhan Şensoy

4 Mart 2016 Cuma

Gelenler


Bahar geldi! Sanki memleketin bir tarafında yüreğimiz kan ağlamıyormuş, sanki bir akıl tutulmasını bir televizyon dizisi gibi seyretmiyormuşuz, sanki her gün bir öncekinden daha anlaşılmaz bir deliliğin içinde savrulmuyormuşuz gibi geldi.  Otoyol kenarlarında bile papatyalar açtı. Dağlar, bayırlar, kaldırım kenarları, ağaçlar çiçek çiçek! 
Umut gibi, mutluluk gibi, her şey yeniden başlamış gibi ... Hayatın hem hiç bir şey yokmuş gibi bir düzen içinde akması, günün sıradan hali. Hem üzerine bastığımız zeminin her gün daha fazla ısınması, bir yanık kokusu ...

Ben en güzel zamanlarındayım ömrümün. Üstelik bunun farkındayım. Önümde açılan yollara, yoluma çıkanlara, hayata, bana verdiklerine minnettarım. Şanslıyımdır bloggerlarım, hep öyleydim. Minnettarım.

Geçen hafta bir koçluk sohbetimiz şu soruyla derinleşti: “İnsan önce kendini tanımakla mı başlamalı yoksa kendini sevmekle mi?” İnsan kendini tanımadan, sevebilir mi? İnsan her sevdiğini tanır mı? Peki, insan her tanıdığını sever mi?Tanımak sevmek için, sevmek tanımak için bir ön şart mıdır? Bilmem ki ... Soruların peşinden gidenim ben. Cevapta kalanlardan değilim. Heyecanla Nisan’da, hem de Kapadokya’da katılacağım eğitimi bekliyorum hem cevabı bilmediğim yeni soruları. 

Kızımın teog çilesinin dolmasına az kaldı. Bir çok keyifli, bir gün yorgunluktan telef idare edip gidiyor tatlı çocuğum.

Bahar, mevsimlerin en aşka benzeyeni...

The Guest House
Rumi

This being human is a guest house.
Every morning a new arrival.

A joy, a depression, a meanness,
some momentary awareness comes
As an unexpected visitor.

Welcome and entertain them all!
Even if they're a crowd of sorrows,
who violently sweep your house
empty of its furniture,
still treat each guest honorably.

He may be clearing you out
for some new delight.
The dark thought, the shame, the malice,
meet them at the door laughing,
and invite them in.

Be grateful for whoever comes,
because each has been sent
as a guide from beyond.

17 Ocak 2016 Pazar

Sayma!

Hava neredeyse gece gibi kapalı. Aralıksız yağıyor yağmur. Bir usul usul, bir yeri göğü birbirine katacak gibi öfkeli... Pazar günün en güzel hali. Yağmur sesi, kanepe, dergiler, kitaplar, müzik... Erol Evgin söylüyor: Sen başkarına benzeme sakın, hep böyle kal! Hep cana yakın.

Başkalarıyla bizi karşılaştıranlar, başkalarıyla kendimizi karşılaştırmalar... Oysa kendimizin bile aslının ne olduğunu bilemezken "başkasını" bilmek nasıl da imkansız!

İşte burada şeytanın icadı  olduğuna emin olduğum "varsayım" yetişir imdada. Bilmemeyi, belirsizliği, boşlukları çaresizlikle eşdeğer tutan, çaresizliğe tahammülsüz insan egosunun en sevdiği oyuncağı olur. Varsayarız. Bizde olmayanın diğerinde olduğunu, bizde olanın diğerinde olmadığını... Çocuklarımızın, sevgilimizin başkalarına benzemediğini... Onlar için neyin iyi olduğunu bildiğimizi, ne yaparlarsa her şeyin daha güzel olacağını, ne kadar şöyle, ne kadar böyle olduklarını... Zihnimizdeki boşluklar dolar, resim tamamlanır. Boşluk kalmaz. Hayatımız kontrol altındadır.

Varsaymanın bir de kardeşi vardır, "yok" sayma. İçimizdeki öfkeyi, korkuları, tutkuları, heyecanları, isteyip de yapamadıklarımızı, eksiklerimizi, gücümüzü, hayallerimizi, en saklı arzularımız cesaretimizi, saçmalıklarımızı, komik hallerimizi, hayal kırıklarımızı. Karşımızdakinde bizi hayal kırıklığına uğratabilecekleri... Sadece "olumsuz"ları değil. Hayat (iş, eş, sevgili, evlat,...) kontrolümde duygusunu tehdit eden ne varsa hepsini. Onların hayallerini, en derindeki arzularını, korkularını, meraklarını, yeteneklerini, ....

Var sayarak, yok sayarak asılla değil suretle ilişki içinde kalırız. Doğrudur, kontrol duygusu yaşarız. Oysa hayat kontrol edilebilir değildir. Üstelik zaten hep güvenlidir.

Epeyce fenomen olmuş muhteşem bir diziyi epeyce gecikmeli seyrediyorum. Breaking Bed. Yazımın ilhamı da o oldu. Benim gibi geç kalmışsanız bile, kaçırmayın derim!

Bir birinden muhteşem iki genç kadına koçluk yapıyorum. Hayatıma ışık katıyorlar.

"Belonging" is always about control and power. Daring Greatly/Brene Brown