4 Mart 2016 Cuma

Gelenler


Bahar geldi! Sanki memleketin bir tarafında yüreğimiz kan ağlamıyormuş, sanki bir akıl tutulmasını bir televizyon dizisi gibi seyretmiyormuşuz, sanki her gün bir öncekinden daha anlaşılmaz bir deliliğin içinde savrulmuyormuşuz gibi geldi.  Otoyol kenarlarında bile papatyalar açtı. Dağlar, bayırlar, kaldırım kenarları, ağaçlar çiçek çiçek! 
Umut gibi, mutluluk gibi, her şey yeniden başlamış gibi ... Hayatın hem hiç bir şey yokmuş gibi bir düzen içinde akması, günün sıradan hali. Hem üzerine bastığımız zeminin her gün daha fazla ısınması, bir yanık kokusu ...

Ben en güzel zamanlarındayım ömrümün. Üstelik bunun farkındayım. Önümde açılan yollara, yoluma çıkanlara, hayata, bana verdiklerine minnettarım. Şanslıyımdır bloggerlarım, hep öyleydim. Minnettarım.

Geçen hafta bir koçluk sohbetimiz şu soruyla derinleşti: “İnsan önce kendini tanımakla mı başlamalı yoksa kendini sevmekle mi?” İnsan kendini tanımadan, sevebilir mi? İnsan her sevdiğini tanır mı? Peki, insan her tanıdığını sever mi?Tanımak sevmek için, sevmek tanımak için bir ön şart mıdır? Bilmem ki ... Soruların peşinden gidenim ben. Cevapta kalanlardan değilim. Heyecanla Nisan’da, hem de Kapadokya’da katılacağım eğitimi bekliyorum hem cevabı bilmediğim yeni soruları. 

Kızımın teog çilesinin dolmasına az kaldı. Bir çok keyifli, bir gün yorgunluktan telef idare edip gidiyor tatlı çocuğum.

Bahar, mevsimlerin en aşka benzeyeni...

The Guest House
Rumi

This being human is a guest house.
Every morning a new arrival.

A joy, a depression, a meanness,
some momentary awareness comes
As an unexpected visitor.

Welcome and entertain them all!
Even if they're a crowd of sorrows,
who violently sweep your house
empty of its furniture,
still treat each guest honorably.

He may be clearing you out
for some new delight.
The dark thought, the shame, the malice,
meet them at the door laughing,
and invite them in.

Be grateful for whoever comes,
because each has been sent
as a guide from beyond.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder