31 Aralık 2013 Salı

Yeni yıl!

Şimdi, evimden epeyce uzakta, başka bir evde oturmuş, ne kadar mutlu olduğumu düşünüyorum. Mutluluk efsun gibi, buğu gibi, büyü gibi... Fark etmiyor, içinde kayboluyorsun...
Uzuun uzun uyuyorum geceleri. Deliksiz. Gün boyunca hiç birşey düşünmeden sokaklarda yürüyorum. Yorgunluktan bacaklarım sızlıyor. Soğuk burnumu sızlatıyor inceden. Sabah erkenden uyanıyorum. Kitabımı okuyorum, keyifle sessizlikte. Çayımı içiyorum yatakta. Mutluyum eni konu. Nasıl özlemişim...

Bu yıl şükretmeyi öğrendim ben. Şükrediyorum en derinden.

 En sevdiklerimle birlikteyim. Aile gibi, aşk gibi, mutluluk gibi, şans gibi... Heyecanlıyım, mutluyum. Yeni yıla gireceğiz. Şükrederek...

Tam benim gibi hissettiğiniz nice mutlu yıllar diliyorum.

"O taşlardan birine bir sır sakladık. Çok zaman geçti üzerinden, nice alametler birikti ama hala orada olmalı, bıraktığımız noktada. Bilmem bulan çıkar mı? Bulsa bile anlar mı?" Elif Şafak/Ustam ve Ben


17 Aralık 2013 Salı

Mola

Akşamları tuhaf bir hüzün çöküyor içime. Öyle de yorgunum... Hüzüne halim yok sanıyorum ama buluyor beni. Beni bulmak yeter. Buldun mu, halim varmış, yokmuş konu değil...

Arada "canlıların ortak özelliği solunum ya, hücresel solunum mu yani?" sorusunu anlayıp bir de doğru cevabı söyleme işim var. "Annecim, başka nasıl solunum çeşitleri oluyordu?"

Rüyamda, rüyaya dahi hayret ettiren detaylar... Bilinçaltım artık ne haldeyse...

Hüzün, dolunaydan mıdır?

Memlekette yine yer yerinden oynuyor.  Bugün şeb-i aruz.

Hüzün, olur arada... Oluyor yani.

Yeni perdelerim takıldı. Elif Şafak'ın yeni romanı yayınlandı. Hobbit ikinci bölümüyle gösterimde. Yılbaşı zamanı, her yer ışıldıyor.

Bugün sanki overdose.

Mola nerede veriliyordu acabağ? Daha çok gider miyiz? Böyle...




16 Aralık 2013 Pazartesi

İhtimaller Denizi

Yeni yıla az kaldı. Zamanı ölçmeye başladıktan sonra onun esiri olan insanoğlunun uyduruk başlangıçlardan biri daha. Ben bütün zamanların aynı anda saklandığına inanmayı seçenlerdenim. Hepimizi esir alan bu sözde akışın üzerimizde etkisi farklı. Buralarda geçirdiğimiz zaman hepimizi farklı etkiliyor. Anneanne, babaannelere bakın mesela... Sanki sizin anneniz onlar değil. Bir anlayış, bir tolerans, bir şefkat,... Ya da üzüme, bağa, şaraba, çiçeğe, böceğe kendini veren onca emekli "köpekbalığı"na bakın. Sanki onlar başka birileriydi.
Yaş almak herkeste aynı etkiyi yaratıyor demiyorum. Yine de zamanın köşeleri törpüleyen etkisini görmezden gelmek olmaz...

Neyi törpülüyor zaman diye düşünüyorum. Nasıl?

Anne, baba olduğumuz zamanlar hayatımızın en zor zamanları. Varsa çizgisel bir zaman, tam ortası? İş-güç, borçlar-alacaklar, planlar, umutlar. İhtimaller bloggerlarım... Bir şey alma ihtimali, bir şey olma ihtimali. Daha iyi bir ev, daha üstte bir pozisyon, daha çok para,  daha büyük bir aşk, başka bir hayat..? İhtimaller... Başka bir şey yaparsam, başka biri olur muyum?

İhtimaller ilk bakışta fırsatmış gibi görünebilir. Hatta amaçmış gibi... "Daha" diye başlayan her tamalama bir rekabet, bir geri kalmışlık duygusunu ittiriyor alttan alttan. Seçimler, yol ayrımları .... Her birisi bir başkasını getiriyor. En doğrusunu yapmak istiyoruz. Hangisi en doğrusu! Ya pişman olursam? Ya hata yaparsam? Ya,...

İşte yaşlanmak insanı bu zulümden kurtarıyor. "Daha" diye başlayan tamlamalar azalıyor. İhtimaller azalıyor. Ya şöyle ya böyle olursam derdi, daha büyük aşk, başka hayat... Eksiliyor. Bir anda yarış pistinden çıkıp, pistin tam ortasına inşaa edildiği çayır çimen keşfediliyor. Pistin dışına çıkmış olmaktan dertli olan da vardır elbet. Allah, en çok onların yardımcısı olsun.

Sözün özü bloggerlarım,
İhtimaller azaldıkça, seçme sorumluluğu ortadan kalkıyor. Hayat  geldiği gibi... İşte sivri, keskin, acıtan, kanatan tarafları törpüleyen bu galiba.
"Yaşlanmayı bekleyin. Huzur kadere teslim olmakta" demiyorum. Amaaaan haaa... Huzur nerede bilenlerden değilim ben.

Ve fakaaaat, hiç bir şey bilmez de değilim. Benim huzurum kızımın hobbit ayaklarını avcuma aldığımda, uykusunda dönüp bana sarıldığında, pasta kremasının dibini kaşıkladığımda, son sayfasını çevirdiğim kitapta, saçlarımın kuruttuğumda tam istediğim gibi olduğunda, birisi için hayatı kolaylaştırdığımda, bir yol bulduğumda, bir yol açtığımda, arabada bağıra çağıra şarkı söylediğimde, hatalarımda, eksiklerimde...
Etrafta aklı gönüle düşman eden htimaller, bana sorarsanız, kim olduğumuzla ilgili değil bloggerlarım. İhtimaller ne yapacağımızla ilgilidir. Ne olduğunu bilen için yapılacaklar önemsizdir. O da olur, bu da. Anne olan, aşık olan, koç olan, kardeş olan bilir:

"Yapmanın yolu olmaktır." Leo Tzu.

Aksini söyleyenlere kanmayın. Ne olduğunu bildiğinde insan, bütün ihtimaller birdir.

İhtimallerin sonsuz, zamanın limitsiz, mucizelerin nedensiz olduğunu yaşadığımız bir yıl olsun. Mutluluk, huzur, hayaller peşimizi bırakmasın.

3 Aralık 2013 Salı

Bir ben miyim?

Hem herşey, hem hiç birşeyim.
Bir yanı gitmek isteyen, bir yanı hep bekleyen...
Hem uykusuzum hem rüyada...
Hem cesurum, yürekli hem de arada...
Bir yanıp durup dinlenmek istiyor uzun uzun, bir yanım çoktan geç kalmış hep telaşta...

Böyle hepsinden bir parça bloggerlarım. Hep iki uçta. Aşure üzeri karnıbahar yer mi yoksa insan başka türlü !  (Yapmam bi' daha ama o kadar da pişman diilim. Aşure nefisti de insanı tutmuyor.  Acıkılıyor. Yani...)

Bende hayaller baki bloggerlarım. Mucizelerim. Rüyalarım, umutlarım, dolabın arkasından geçince beni bekleyen başka bir hayatım var.

(Dosdoğru uyumadan bu kadar rüyayı nasıl görüyorum, onu da tam şeyedemedim aslında... Neyse)

Yok, valla hala ve hep diyetteyim.
Yok, telefonum hala tamir olmadı, nefretteyim. Kibarlık, efendilik, takip, rica değil, tetikçi bulma arzusundayım.
Yok, hala pek uyumuyorum ama zekayla geç uyuma, uyuyamama arasında bağlantı olduğu konusunda yazılar dolaşmaya başlayınca sanal alemde, bir güven geldi üstüme.
Yok, hala verdiğim bir karar vok. Müzmin kararsızım. (Konunun önemi yok. He türlü...)
Yok, istediğim gibi yapamıyorum hiç birşeyi.  (Eric Berne sana sesleniyorum!)
Yok, çikolata yemekten vazgeçmiycem, neyse ne...


Bloggerlarım,
4. Yıl bitti. Arada ne çok şey değişti. Ben de öyle.
Ne yapıyorsam o olmaktan, neysem onun gibi yapmaya...
Yaptıkça olmaya inanırdım. Olunca yapılırmış, buna da inanır oldum.

Bir yanım burada kalmış, 
Yüreğim o ellerde
Benim gibi, benim gibi
Olmuş var mı kullarda?