11 Haziran 2014 Çarşamba

Sevdiyse Döner

Hasbinallaaahhhh... bir gün geçirdim bloggerlarım.  Sabah haftalar önceden kayıt yaptırdığım, işimi gücümü ayarladığım, merak da ettiğim bir toplantıya gideceğim. Kahvaltılı falan bir toplantı. Sabah çıktım yola. Ben işten eve, evden işe otobandan gelip gitmeye alışmışım. Trafik... Atlattım, tam geldim otelin önüne, telefon... Bugünkü toplantı. Benlik birşey var mı? Yok. Ya olursa... Eeee... E si, haydi geri döndüm. Yine trafik. Derken öğlen mamografi randevusu. Yaş 40, mutlaka dediler.  10 kere niyet ettim, nihayet randevu aldım, bugün gittim. A! Meğer bugün uygun değilmiş. Nassı yani..? Yeniden randevu alındı. Herşey kısmet tabii.
Mamografi randevu almakla olmuyor. Doktorun istek yapacak. Öğle vakti istek yapacak doktorla laboratuar arasında gidip gelirken sıcak, sokaklar, kalabalıklar, 5 tl'ye tişört, Karaburun midye,  sandaletler, elele gençler, koşturan teyzeler, tost-ayran, sıcak... Yarabandı satışı artsın diye icat edilen babetlerin yarattığı yara hemen yerini buldu, bandımı aldım.
Her "şehir" insanın derdi malum, park yeri ve zaman büyük kısıt(!) Epeyce koşturdum. Sonunda mamografi çektirebileydim, iyiydi...

Bu ara her plan en az iki kere değişiyor. Hangi gezegen geri gidiyorsa gene...

Öğle yemeği de yemeden arabama bindim, istikamet Manisa. Ara sokaktan geçerken  gördüğüm dönerci günün özetiydi: Sevdiyse Döner. (Yalan mı?)


"Not all those who wander are lost." Tolkien


Bugün okullar kapandı. Tatlı kızım yarından itibaren tatilde.
Bir fırsat bulayım saçlarımı kestireceğim. Heyecanlıyım.



8 Haziran 2014 Pazar

Yıldızların Aksi

Rüyalarım pek canlı, pek heyecanlı yine. Üstelik üst üste gördüğüm rüyalar var. Rüya ne değişik bir deneyim. Bazıları hepten gerçek gibi. Uyanınca bir süre adapte olamıyorsun. Öfkeliyim rüyalarımda. Silahla ateş ediyorum kimisinde, kimisinde birden dökülüyor ağzımdan sözcükler... Sonra, rüyada birden bire yaşadığım bir pişmanlık! Bir de rahatlama! İki duygunun ikisi de! Aklını oynatır insan uzun sürse... Hem korku, endişe (galiba pişmanlık dediğim bu) "Eyvah, ne yaptım ben... Şimdi ne olacak?"  duygusu, hem bir "ohhh be, nihayet! İşte bu!" hali.
Sonra uyanıyorum. Daha fenası, kendimi bu ara pek rahat, pek sakin sanıyorum. Karanlıkta kalmış yine bir şeyler. Olur ya öyle, insan en apaçık olana kör olur illa ki...
Pilatese verdim kendimi. İyi geliyor hem bedene hem ruha. Yürüyüşler yapılmaz oldu. Ondan mı ruhumun kararsızlığı acaba? Geçen gün katıldığım bir kongrede söylediler bilimsel olarak da ispatlanmış yürüyüşün asıl ruha iyi geldiği. Ben kalkıp yürüyeyim azıcık. Belli ki vakittir.

"Şu deredeki su kaç kere değişti, biliyor musun? Ama yıldızların aksi hep yerinde." Rumi

Not: Teraziler için mutlu günleri müjdeli Susan Miller. Bekliyoruz, heyecanla.
Haftasonu nefis bir Çeşme sonrası fena bir mide hasarı, toparlanmaya çalışmaca.
Planlar, programlar...
Yaz...


4 Haziran 2014 Çarşamba

Yaradanın var bir bildiği

Çok gülerim ben. Kolay gülerim, yüksek sesle gülerim. Kızım (tabii ki) utanıyor benden. Ben güleceğim diye ödü kopuyor.

Çok zamandır üzerinde bir gölge olmadan, kahkahayla gülmek zor. Yas, öfke, çaresizlik, acı hakkında yazmayacağım. Hepsinin hakkıyla yaşandığı bir yerde, bir zamandayız. Ben olana değil, olmayana öfkeliyim. Ben değişmeye direnmeye, öğrenmemeye ama en çok bu düzene öfkeliyim.

Hakikatin görünenle görünmeyen arasında bir yerde olduğuna inancıma sıkı sıkı sarılmış, olanda da olmayanda da hikmeti aramaya gönüllüyüm. Yine de babasının mezarı başında hıçkıran bir dünya güzelini görünce ardındaki hikmeti göremedi gönül gözüm... Dünya gözüm de iyi görmez benim. Öyle bir karanlıkta kaldım. Sabır, tüm erdemlerin en önde gideni, nerede biter, nerede aymazlığa döner...

Sonra... Sonrası malum. Elbette,  "hayat devam ediyor" klişesiyle, pek bir arsız, yüzsüz kaldığımız yerden...

Hayat dediğimiz Mine Kırıkkanat'ın yeni kitabı, bir pazartesi-bir cuma, Maleficent, yaz tatili planları,      dünyanın ennnn önemli işleri, tükenmişlikle- ha bi gayret, okulun sonu, ...
Arada bir kediden, bir balıktan, bir karıncadan farkım olmadığını unuttuğum anlar. Öyle ya, çok mühim işleri, dertleri, telaşları olan biriysem elbet fasülyeden mühim bir şeyimdir. Ööleyim. Diil miyim?
Nası yani? E o zaman niye bu  telaş?  Bu kalıcı hasar ne zaman oluyor? Yok mu bi çaresi?

Kızım piyano çalıyor evde, her fırsatta. Öyle güzel çalıyor ki...

Etrafta her şey hem tümden değişiyor hem hep aynı. Bu şizofrenik hale kapılıp gidiyorken her şey yolunda. Bazen uykudan uyanmış, nerede olduğunu bilememiş gibi, bazen nefis bir rüyanın tam ortası, bazen mevsim değişmiş, fark etmemişsin ayazda kalmışsın sanki... Bazen baharın en aydınlık günü. Mevsimlerin hepsi, gölgelerin her tonu, güneşin sıcağı, yağmurun ıslağı, gökkuşağının her rengi...

Var gönlümün bir muradı. Yaradanın bir bildiği de var... Benim bildiğimle yaradanın bildiği bir olsa... O da kısmet olsa, en güzeli olsa...

Olur belki...