3 Kasım 2012 Cumartesi

Kasım


Kasım başladı ama hava nefis. Dün akşam şakır şakır yağan yağmurdan sonra, sabah güneş var. Ayrıca ılık. Güzel kızımın okulunun bahçesinda oturmuş, bekliyorum. Zeyno voleybol kursunda. Okul sessiz, kuş seslerini dinliyorum. Uzaktan gelen sesler dikkatimi dağıtmıyor. Aklımda akıp giden düşüncelere yetişmeye çalışıyorum. Sanki aynı anda bir sürü dosya açık. Kiminde sadece fotoğraflar, kimin de yalnızca duygular, kimisi bir eylem planı, kırmıya boyalı satırlar bile var, kimisi ise bakmak istemediğim kadar karmaşık geliyor, içine girersem çıkamayacakmışım gibi... Biraz birisine bakıyorum, sonra diğerine geçiyorum, hepsinden sıkılıp boş ekrana bakmak istesem ekran hiç boşalmıyor. Bunları yazarken tabletimin üzerinde gezinen küçük örümceğe bakıyorum. Biraz daha gezinmesine izin versem mi? Hafifce üflesem mi? 

Gidip bir çay almaya karar verdim blogerlarım. Minik örümceğin verdiği ilhamı seçiyor ve sadece bu güzel günün içinde kalıyorum. 
Az sonra kızım gelir. Heyecanla bir şeyler anlatmaya başlar. Sonra bir plan yaparız birlikte. Ben ona  "ne olur azıcık sus annecim" derim. O da "ama ben konuşmayı çok seviyorum" der. Güleriz. Aramada sevdiğimiz şarkıları dinler, bağıra çağıra eşlik ederiz. 
İşte geldi! 

"Ama ben aşk kadar sabırsız, aşık kadar da sabırlıyım." Yedinci Gün/İhsan Oktay Anar



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder