Euro son 10 yılın en yüksek seviyesindeyken (kader) gittik, sağ kulağım işitmez biçimde döndük. Almanya çok kaideli, çok düzenli, buzzz gibi bir memleket.
Havada asılı incecik, şeffaf bir pus. Gövdeleri yosun tutmuş, çıplak ağaçlar, yerlerde kurumuş yapraklar, büyüklü küçüklü nehirler, buz tutmuş su birinkintileri, yol kenarında kar, sessiz, sonsuz yollar, köprüler, şehirler...
19 yıl önce, üniversiteye başladığımda tanıştığım, tanıdıkça çok sevdiğim, birbirimizde kendimizdeki eksik parçaları bulduğumuz, bulunca birlikte tamam olduğumuz, mesafelerin aramızdan hiç eksilmediği, yıllara ve mesafelere inat gittikçe daha yakın olduğumuz arkadaşım ve ailesiyle kaldık.
Öyle uzaklardayken, hani bir de günün özeti "bugün nereye gitsek", "aman ne kadar soğuk", "akşama ne yesek" falan olunca hayat değişiveriyor. Uzakta bıraktığın günlük yaşamın, gündemin, hayatın bir başkasının hikayesiymiş gibi geliyor. Ya da yeni seyrettiğin bir film kahramının hikayesi gibi... Sen dışarıdan bir izleyicisin! Sanki herşeyi orada bırakmak ve çok uzaklarda yeni bir hayata başlamak mümkün.
Onca yabancılık, benzemezlik içinde hissettiğim "baştan başlamak mümkün" duygusunu sevdim. "Herşeye en baştan başlamak ve hiç bilmediğin bir yerde yalnız olmak kim bilir ne kadar zor" diyen bir ses hep içimde yakılansa bile...
Kahramanın ben olduğu filme dair duygularım...?
Uzaktan bakınca, hayatımı oluşturan herşeye dair ilk değişen büyüklük algısı oldu. Uzaktan bakınca herşey küçüldü, önemsizleşiverdi! Ayrıntılar silindi, görünmez oldu. Birden bire yaşam seyreldi!
Kendimi uzaktan seyrettiğim kahramana tiyo verirken buldum.
Beni duydu mu?
"Acılar ve mucizeler ikiz kardeştir, aynı anda doğarlar." Paul Auster/Yanılsamalar Kitabı
8 Şubat 2011 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder