What was the last time you did something for the first time?
Dün uzun uzun yazdım. Ve sonra ne olduysa yayınlayamadım, yazım kayboldu... Olmadı!
Tüm duygularımı baştan yazmaya hevesim yok. Bir sürü fani dünya derdi, üstüne hayatın asıl gerçeği dolu haftalar gelip geçti. Dünya dertlerine çok takılıp, hayatın ne kadar geçici olduğunu hatırladım, hatırladığım hızda unuttum! Geçen haftayı (aslında bir önceki hafta) zor geçirdim. Hayatta insan hep aynı şeyle sınanıyor. Ben de öyle. Zorbalık beni yoldan çıkarıyor. Zorbalık ve kör hırsla başedemiyorum. Hırslı insanların yarattağı tüm dertlere rağmen dünyayı daha ileri götürdüklerini düşünüp kararsızdım.
Artık karar verdim bloggerlar. Hırs küpü insanlar olmasaydı bugün en fazla bisiklet seviyesinde olurduk belki. Şunu fark ettim ki bu hırslı tipler aslında hiç birşeyi dünya daha iyi bir yer olsun, ya da insanlağa fayda olsun diye yapmıyorlar. Aslında tek istedikleri kimbilir kiminle sürdürdükleri savaşı kazanmak. Hayatları bir kavga. Ayrıca dünyada gökdelenler, fezaya varan roketler, 4X4 cipler olmasaydı dünya daha az yaşanabilir bir yer olur muydu? Olmazdı bence. Bisiklet seviyesinde kalsaydı da dünya en az bu kadar yaşanası bir yer olurdu. Onların yüreğinde taşıdığı öfke zorbalık olarak ifade bulunca, virüs gibi benim de üzerime sıçrıyor. Aynı öfkeye ben de bulaşıyorum. Aklımın gönlümü düzenlemesine uğraşıyor, yutkunuyor, sakin kalıp doğru olduğuna inandığım şeyi yapmaya çalışıyorum. O sırada istediğim tek şey zorba kişiye haddini bildirip, bir daha suratını görmeyeceğim bir yere gitmek. O sırada iş dediğin şeyin bir çeşit oyun olduğu bilsem de oynamak içimden gelmez oluyor.
Üstüne kabuslarla dolu bir geceler vardı. Öyle kabuslar ki hepsi kendi içinde bir psikanaliz konusu olabilirdi. Babam, babaannem, teyzem, korku film yaratıklarına benzeyen köpek benzeri kırmızı gözlü canavarlar, denizde üzerime saldıran yeşil yılanlar, ...
Derken çok sevdiğim bir arkadaşımın kronik lösemiye yakalandı! Sonsuza kadar yaşayacağımız ilüzyonu dağılıverdi. Başka bir arkadaşımın babası Amerika'da tatildeyken hastandı ve hayatını kaybetti. Öyle, birden bire... Bir varmış, bir yokmuş...
Diğer yandan katıldığımız strateji toplantısında insan ömrünün 73 yıla çıktığını öğrendik. Sağlıklı biçimde 45'leri buluyorsan daha fazlasını da yaşayabilirmişiz. Bu iyi haber mi? Bilmem siz düşünün! Ben karar veremedim.
Neyse, bunca konunun üstüne 23 Nisan'ı da fırsat bilip İstanbul'a gittik. İstanbul hep lale, hep erguvan, hep ışık, hep bahardı. Çok güzeldi. Bana iyi geldi. Gezdik, yedik, içtik. Arkadaşlarımızla buluştuk. Kızlarla güldük. (Deniz'im de bizimleydi.) Geçen hafta neler olduğunu hatırlamıyorum. Koşturdum durdum galiba.
Gece kabusları çok şükür bitti, gündüz kabusları sıradan günleri kovaladı, kahveler içildi, mailler yazıldı, bir hafta sonuna daha ulaşıldı.
Bugünlerde bir hayal kuruyorum. Bir yıl kadar bir zaman için başka bir ülkede yaşadığımı hayal ediyorum. Rönesans görmüş, güzel bir yerde. Niye, nasıl olmuşta gitmişim? Nereye gitmişim? Düşünmedim. Hayal işinin en güzel tarafı bu! Detayları dert etmek gerekmiyor!
Alaaddin'in Lambası'nda çıkan cinle karşılaşsam ne dilerim diye düşündüm geçenlerde. Şimdi sizlerle 3 dileğimi paylaşıyorum canım bloggerlar: 1) Perili çocuk dizilerindeki perilerin parmak uçlarını birbirine dokundurarak zamanı ve herşeyi durdurabilme sihirli gücünü istiyorum. ama ben kime dokunursam o canlanabilsin. 2) Öyle çok parada pulda gözüm yok. Gün gelir de birgün çalışamazsam bana yaşanası bir gelir getirecek birşey. Kiaralayabileceğim bir dükkan mesela. 3) Hiçbir sevdiğimin acısını ve üzüntüsünü görmemek.
"Bu mudur yani?" diyenler olabilir. Budur valla. "Nerede dünya barışı, hani kansere çare?" diyenlere boynum bükük. Haklısınız. O kadar adam olamadım daha. Ben de bu üçünü bir çırpıda sayınca üzüldüm azıcık.
"Vizyon nerede, kirada dükkan kadar adamsın sen kızım" diyeceklere de lafım yok. O kadarım gerçekten.
"Yakında öleceğimi anımsamak, hayatta önemli seçimler yapmamda en büyük yardımcım oldu şimdiye kadar. Çünkü neredeyse her şey-bütün dış beklentiler, gurur, rezil olma ya da başarısızlık korkusu-bütün bunlar ölümün karşısında önemsizleşiyor ve geride sadece gerçekten önemli şeyler kalıyor. Öleceğinizi anımsamak, kaybedecek birşeyiniz olduğu yanılgısına düşmekten kurtulmanın en iyi yolu. Zaten çıplaksınız. Yüreğinizi takip etmemeniz için hiçbir sebep yok." Walter Isaacson/Steve Jobs (Standford Mezuniyet Konuşması)
29 Nisan 2012 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder