Alacakaranlık serisinin üçüncü filmini seyrettim. Bence serinin en iyi filmi hala birincisi. Ama bu film her genç kızın gizli hayallerini nasıııl güzel anlatmış! Kızımız iki aşk arasında kalıyor. Bariz bir tercihi varmış gibi görünse de aslında aklı da gönlü de parçalı. Bir yanda vampirler kralı romantik Edward, bir yanda genç kurtadamımız Jake. İkisi de yakışıklı, tutkulu, aşık. Jake canlı, Edward vampir. Bir de nasıl olduğunu bilmiyoruz ama Edward, pek zengin. Jake mütavazi bir kızılderili çocuğu. Oydu buydu derken, kızımız film boyunca "Allahım, ne olur ben Bella olsam" dedirten maceralar yaşıyor. Ben bu filme kadar katıksız bir Edward'cıydım, bu film de "Jake de olur" dedim. Edward fazla romantik geldi bana. Romantizm dozu bende kritiktir. Bir yerden sonrası birden toksik gelir, zehirler beni. Jake'deki kararlılık ve tutku da hoşuma gitti. Bizim faniler dünyası renksizmiş, onu anladım. Vampirlere, kurtadamlara karışmak varmış. Hanımlar seyredin.
Haftanın detaylarına girmeyeceğim.
Klişeler üzerinde yazacaktım. "Erkeklerin hayattan beklediği iki şey evde yemek bulmak (iyi olması şart değil) ve düzenli sekstir (iyi olması şart değil)" ya da "Kadınlar zengin erkeklerden hoşlanır" ya da "Edepsizlik etmezsen hak ettiğin saygıyı göremezsin" falan gibi klişeler. Yıllarca benzeri klişelerin aslında pek geçerliliği olmadığını sandım ben. Hele benim hayatımdaki insanlar o klişelere çok uzaktı. Özetle söyleyeyim; pek öyle değilmiş.
Hayalkırıklığı değil de yaşadığım bir çeşit aydınlanma! Gözümdeki perdeler kalk kalk bitmiyor. Aydınlanma falan istemiyordum aslında. Eşe, dosta, etrafa başka gözle bakmaya başladım. E tabii kendime de! Bir ne salak olduğuma sinirleniyorum, bir ne hayalperest olduğuma, bir ne uyumsuz, kopuk olduğuma...
Haftanın güzel haberleri vardı, hafta sonuna doğru tatsız haberleri... Yazlığa taşınma haftaya kaldı. Kızım bu hafta 2 gün bir arkadaşına kalmaya gidecek. Benim bu hafta planlı bir seyahatim yok. Kafamı karıştıran konular hala karıştırmaya devam ediyor.
Filmimizde Bella sonunda Edward'ı tercih etti. Dedi ki; bu Jacob'la Edward arasında bir seçim değilmiş. Bu, ne olduğuyla ve ne olmak istediğiyle ilgili bir seçimmiş. "Ben kendimi hep bir parça tuhaf hissettim, bir parça uyumsuz" dedi. O yüzden vampirliği seçmiş. Olmuşken tam anormal olayım diye. Onların arasında kendini bulmuş. "Valla" dedim "acaba ben de mi vampir olsam?"
"Tuhaf bir kayıtsızlık içinde izledi olanı biteni. Ama gerçekten de umursamıyor muydu, yoksa öyle mi görünmek istiyordu. Hiç belli etmedi bunu." İstanbul Hatırası-Ahmet Ümit
4 Temmuz 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder