2 Aralık 2012 Pazar

Başıma Gelenler

Bloggerlarım,

“Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir” diyen büyüğümüzü haklı çıkaran günlerdeyim. Epeyce önce alınmış Barselona biletleri cebimizde, hava durumuna bakmışız, rotamızı planlamışız, izinleri almışız. Gideceğiz işte!

Sabah erken kalkıp bir iki mail cevaplayayım, duşumu alayım, bavulu kapatayım derken bir telefon… Annemden… “Evde düştüm, yetiş” diyor. Koşarak gittim. Durumu fazla dramatize etmeden anlatayım; annemin düşmesiyle sağ omuz kemiği kırılmış. Neyse ki ameliyat olmadı, neyse ki hastanede yatmadı. Ama halimiz perişan elbet.

Ve fakat bunun sadece birkaç gün önce, benim evdeki elim ayağım olan Nazlı’nın apandisitinin patlayıp apar topar ameliyat olmasının arkasına denk gelmesi bonus oldu.  Hakkını verelim!

Malum öğrendim, hiç tereddütsüz biliyorum ki; bunun da vardır bir hikmeti. Kim bilir ne? Belki Barselona’ya gitmemekle, belki burada kalmakla, belki bu iğne deliğinden geçerken, belki hepsi bir arada, belki hepsinden daha fazla… Vardır bir hikmeti.

Ben plan yapanlardan değilim. Bunu gururla söylemiyorum. Azıcık yapsam sanki daha iyi ya, neyse… Ben hayal kuranlardanım. Bir de adapte olanlardan. Fakat son zamanlarda iyice fark ettim ki, hayal kurma işinde acemiyim, detaylarda çok boşluk bırakıyorum. Başıma gelenlere adapte oluvermek kolayıma geliyor.  Belki de öğrenmem gereken daha az adapte olmak, içinde bulunduğum kabın şeklini almaya uğraşmaktansa daha fazla kendi hayalime, isteğime, tercihime odaklanmak, …  
Amaaaa  işin burası, uyanık fanilere bir saklanma, kendini kandırma fırsatı barındırıyor. Kendi isteklerini küçültüp, sonra da isteğinde kararlı gözükmek! Nasılsa istediğin ortama pek uygun oluyor.  Bedel yok, risk yok, değişmek yok. Nasıl? Hem kendini iyi hissediyorsun hem da aslında değişmiyorsun. Dahiyane değil mi? Kendini böyle bir ömür kandırmak mümkün. (mü?)

Haftanın sonu başka bir sürprizle geldi. Eski bir arkadaşım arayıp “Homepati kursuma gelmez misin?” deyince çok gitmek istedim. Üstelik o sırada hastanedeydim, annemin faturalarını falan alıp berbat hissediyordum. Hafta sonu kocamın balığa gitme planı olduğundan pek ihtimal vermedim. Ve fakaaattt hava muhalefeti nedeniyle balık iptal edildi! Cuma akşamı sınıf anneleri buluşması ve o kadar şarap sonrası sabahın köründe kalktım,  gittim.  Çok da iyi ettim.  Eğitimin ikinci günü bugündü, ona gidemedim. Zira hem Zeyno’nun okulunda kermes, hem yorgunluktan geberme hali beni engelledi. Bugün olmasa da bir gün devamını mutlaka öğreneceğim.

Bloggerlar,
Teyzem yetişti anneme. Haftaya da diğer teyzem geliyormuş.
Haftanın sonunda Nazlı’da döndü nihayet.
Ben işlerime ve hayata ha yetiştim ha yetişicem… Az bir gayret.

Bir süre sonra,
bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki
ince farkı öğrenirsin,

Ve aşkın yaşlanmak,birlikte olmanın da güvende olmak anlamına gelmediğini öğrenirsin,

Ve öpücüklerin sözleşme
ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye
başlarsın,

Ve yenilgileri
başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın,
bir çocuğun üzüntüsü ile değil, bir yetişkinin
zerafeti ile,

Ve herşeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin
çünkü yarın ile ilgili herşey belirsizdir.

Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu öğrenirsin
eğer fazla maruz kalırsan.

Bu yüzden,
başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
kendi bahçeni yarat
ve kendi ruhunu kendin süsle.

Ve göreceksin ki dayanıklısın..
Ve kuvvetlisin,
Ve değerlisin...

Veronica A. Shofstall-Bir Süre Sonra

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder