3 Eylül 2010 Cuma

Birdenbire!

Yaz geçiyor… Aylardan Eylül, mevsimlerden yaz sonu. Henüz sonbahar demek için erken ama yakındır.

İlk defa bu yıl yaz bitsin istiyorum. Ben sonbahara hayranım ama yazı severim. Vardır ya öyle, sevdiğin başka beğendiğin başka… Her sevdiğini en çok beğenmez insan hatta bazen eni konu beğenmez ama yine de sever. Her beğendiğini de sevmez. Beğenmediğin bir sürü şeye rağmen sevdiğin, çok sevdiğin şeyler vardır. Böyle insanlar vardır hayatında ya da şehirler mesela…
Beğenip de sevmediklerin de olur. Bakar bakar, hiçbir kusur bulamazsın ama gönlünde bir yer tutmaz. Bunca beğenmeye rağmen… Hem beğenip hem sevdiklerin varsa, onlar başkadır! Böyleleri de vardır hani…

Sonbahar, benim çok beğenip de çok sevmediklerimden. Yaşattığı “son” duygusunu sevmem, hüzünlü halini sevmem, ardından gelen kışı sevmem. Ama renklere bayılırım, doğanın değişmesine, serin esen rüzgara, ince yağan yağmura, yavaş telaşsız ruhuna… Bayılırım!

Yaz ise sevdiklerimdendir. Bu yazı sevmedim. İnsan sevdiğini sevmez olabilirmiş, anladım. Geldi, geçiyor neyse ki…

“Sevgi, biraz da emek işi” derler. Öyle galiba. İnsan önce sevdiği şeye emek veriyor, emek verdikçe seviyor. Bir zaman sonra emeğini mi sevdiğini mi daha çok sevdiğini bilmeden bağlanıyor. Alışıyor. Alışkanlık ki bağların en güçlüsü! Sevgiden güçlü. Korkulardan güçlü. Alışkanlıklar ki korkuların kaynağı.
Aşk, hayran olmaya benziyor. Çok beğenmek, kimselere benzetememek… Bir de hep bir heyecanla, bir tekinsiz bilinmezlikle birlikte çok beğenmek. Alışkanlığın en uzağı!
Bildiğim, aşkın tüm alışkanlıklara karşı olduğu! Galiba o yüzden çok heyecanlı, galiba o yüzden çok korkutucu!

Bazen bir şeyler oluverir. Birden bire! Aşk gibi, aniden. Her şeyi sarsıp tehdit eden…

Doktor kontrolüne gider hiç beklemediğin bir şey öğrenirsin, ailenden birisi uzaklara taşınmaya karar verir, en sevdiğin elbiseni giymez olursun, oturduğun semte sinir olursun, evdeki bitkiler fazla gelir, en nefret ettiğin desenden bir çanta almaya niyet edersin, kısacık saç hoşuna gider olur. Öyle birden bire!
Her şeyi yöneten alışkanlıklar bir parça sarsılır.

Tuhaftır, insanoğlu kendini üzen, zarar veren şeylere de alışır. Ve alışkanlık öyle bir şeydir ki alıştığın seni incitse de vazgeçmekten korkarsın. Alışkanlıktan vazgeçmek suçluluk duygusu hissettirir. Bomboş hissettirir, çıplak hissettirir. O duyguyu taşımaya korkarsın.

Yıllar önce henüz üniversitedeydim. Lisans döneminde staj için bir hastanenin psikiyatri servisinde gencecik, cin gibi bir genç hastayı hiç unutmadım. Bilgisayar Mühendisliği okuyan, akıllı, yakışıklı pırıl pırıl bir genç adam. Şizofreniydi tanısı. Bizler için gerçek olmayan bir dünyaya inanmıştı. O dünyaya dalmış, okula gidememiş, yememiş-içmemiş, kimseyle görüşmemiş, bir süre hastanede yatmış, hayatı darmadağın olmuştu. Hastane, ilaçlar, vs sonrası artık gerçek olanla olmayanı ayırabiliyordu. Kontrole gelmişti. Önce ailesiyle görüşüldü. “Şükürler olsun”, artık normaldi. Okula gidiyor, dersler iyi, notlar iyi, normal bir sohbet, yavaş yavaş artan bir sosyal katılım… Ailesi çok mutluydu! Oğulları geri dönmüştü. Sonra hasta girdi içeri. Doktor nasıl hissettiğini sordu. Hiç unutamadığım bir cevap verdi. “İyiyim” dedi. “Ama tuhaf biçimde çok üzgünüm. İçim acıyor. Ben o dünyaya çok inanmıştım. Hiç vazgeçmeyeceğimi sanmıştım. Kurmak için uğraşmıştım. Gerçek olmadığını biliyorum ama bunu bilmek bana acı veriyor. Bununla baş etmekte zorlanıyorum.”

Hayatını altüst eden o hastalıklı hayalden bile vazgeçmenin acı verebileceğini o güne kadar hiç fark etmemiştim. Bu acıdan kurtulabilecek mi diye düşünmüştüm. Bugün bile, o çocuk nasıl oldu acaba diye düşünürüm.

Bir sabah uyanırsın ve yıllardır sevdiğin bir şeyi sevmez olmuşsun ya da içinde taşımaya alıştığın bir hüzün yok olmuş, çıkmış içinden. İnanamazsın. Yoklarsın içini, yok, gitmiş! Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemezsin… “Olur mu böyle?” dersin.

Öyle birden bire!

"Belki de ırmağa bakakaldın. Yanında seni seven biri vardı. Sana dokundu dokunacak. Daha dokunmadan bunu duyumsadın, anladın dokunacağını. Sonra da dokunuverdi." Richard Brautigon/Karpuz Şekerinde

Kitap : Oh Yes! Kaan Sezyum (Mutlaka!)
42 Derin Düşünce (Neden olmasın?)
Nihayet : Deliksiz, derin uykulara kavuştum. Nasıl özlemişim!
Bu hafta : Her akşam bir yerdeydim. Yorulmuşum. Cuma, akşam olmadı bi' türlü.
Haftasonu : Çeşme!
Bayram : Dostlar ve tekneyle Marmaris kıyıları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder