Önce yazmayı tutkuyla sevdiğimi düşünüyorum sonra blogu kapatmayı... Şehirleri seviyorum ben, kalabalığı, kaosu, enerjiyi ama bazen sessiz sakin bir bahçede oturma fikrine kapılabiliyorum. Bazen "artık saçlarımı uzatmayayım" diyorum bazen de uzun saçlarımı özlüyorum. Yıldönümlerini, doğumgünlerini, kutlamaları falan hiç önemsemem derken doğumgünümde sabahtan başlıyorum arayanları saymaya.
Kıskançlık... Hani yazmaya niyet etmiştim ya.
Bir röportajında "yazmaya niyetliysen soyut kavramları tarif etmeye cesaret edeceksin" gibi bir şeyler söylemişti Çetin Altan. Soyut kavramları tarif etmeye bir örnek olsun diye mutluluğu tariflemişti. "Mutluluk zamanının farkında olmamaktır" dedi. Çok beğeniyorum bu tarifi. Ben kıskançlığı tarif edemem böyle. Sadece kendimi tarif edebilirim, belki.
Adımları karışmayanları kıskanıyorum ben. Yollarını şaşırmayanları. Yıllar, yollar geçerken "ben nereye gidiyorum şimdi?" sorusu sormayanları. Ya da cevabı şıp diye bilenleri. Kafası karışık olmayanları. Kapanan her hesapta alacaklı olanları, her alacağını tahsil edenleri. Bir uçtan bir uca savrulmadan ortadan gidebilenleri kıskanıyorum. Dengeyi bulanları. Aklıyla gönlü çekişmeyenleri kıskanıyorum. Bildiklerini bilmediklerine yeğ tutanları, düzenleriyle ama en çok kendiyle barışık olanları... Hayır demeyi bilenleri, herşeyden vazgeçse de kendisinden vazgeçmeyenleri kıskanıyorum.
Kıskanmak deyince ifade ettiğim kötü kelimeye yüklenmiş süslü,şirin bir anlam değil. Düpedüz fesat bir duygu benim ki. Hani "ah, keşke ben de öyle bilsem ama değilim işte" tadında masum bir özentiden uzak, karanlık tarafa çok yakın! Hani gözleri kısarak baktığın, görmezden gelip başını çevirdiğin, dudaklarını ısırdığın, aldığın nefesin yetmediği o duygu! Dünyanın küçücük geldiği, hiç bir yere sığmadığın, güneşin bile gri olduğu duygu.
Ennnn çok sürekli bir karar vermek zorunda hissetmeyenleri kıskanıyorum!
Aralık'la birlikte hayatıma yılsonu etkinlikleri giriyor. İşim ancak nefes almama fırsat veriyor. Ama hepsinden epeyce keyif alıyorum. Bir de blogumla ilgili bana cesaret veren yorumlar aldım. Mutluluğum tarifsiz.
Ümitlerin kaderi, biri yok olduğunda diğerinin ortaya çıkmasıdır. İşte bu yüzden onca hayalkırıklığına rağmen dünyadan silip gitmemişlerdir. Jose Saramago/Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş.
1 Aralık 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder