1 Ocak 2011 Cumartesi

turist

1 Ocak sabahı...
Geç kalkıldı, hediye paketleri ortadan toplandı. Hediyelere gündüz gözüyle tekrar bakıldı. Değiştirilecek olanlar paketlerine geri koyuldu. Kahvaltı evde yapıldı.
Yılbaşı büyük ikramiyesini bu yıl da kazanmadığımızı öğrenip, bambaşka bir hayata zıplama hayallerini seneye kadar rafa kaldırınca, bu sabahın dün sabahtan pek farkı kalmadı tabii. Yoksa şu anda Peru'ya giden bir uçaktan yazıyor olacaktım. (Uçak olmasa da havaalanından mutlaka yazardım, inanın.)
Ben hayatta en çok turist olmayı seviyorum. Başka şehir, başka ülke... Bazen "acaba kısa bir süre yaşamak için bir başka ülkeye gitmeyi denemeli mi?" dediğim bile oluyor.

Şimdilik turistik gezilerin heyecanı ile idare ediyoruz. Ocak sonunda Almanya'ya ve Mayıs'ta da Fas'a gidiyoruz! (İşşallah!) Her iki ülkeyi de önceden görmüş olsam da değil mi ki turistim, ben hep heyecanlıyım.

Güzel kızım gece geç yattığı için sabah geç uyandı. Üstünü örtmeye uğradığımda gözlerini açıp da beni görünce, bebekliğinden beri hep yaptığı gibi hemen iki kolunu sarılmak için bana uzatıverdi! Birden!
Kalbim göğsüme sığmadı. Hemen sımsıkı sarıldım. Hala küçücük olan ellerini öptüm. Ayaklarını avuçlarıma aldım. Aşka en çok benzeyen duygu, annelik.

Güzel bir film seyrettim. Certified Copy. Aslı Gibidir diye Türkçe'ye çevrilmiş. Filmin İran'lı yönetmeni aşkı tarif etmiş. Galiba bugüne kadar duyduklarımın en iyilerinden.

"Aşk deneyimlerin, çarelerin, umutların hiçbir işe yaramadığı andır." Abbas Kiarostami

Israrla Ece Temelkuran diyorum. Son yazıları yine muhteşem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder