5 Haziran 2011 Pazar

Bilmek

Okul sonu aktiviteleri damgasını vurdu geçtiğimiz haftaya. Önce müzik gecesine, ertesi akşam da dans gecesine gittik. Kızımızın her iki gecede de rolü vardı.
Müzik gecesiyle başlayalım: Müzik, dans ya da ne olduğunun önemi yok aslında, sahnede bir performans göstermek ne kadar zor şey! Her sahneye çıkan çocukta bunu hissettim. Müzik aletini çalmak, bir performans ortaya koymak ne zor!
Müzik gecesinin yıldızları rock gruplarıydı. Önce ilköğretim rock grubu çıktı sahneye. Nefis sesiyle bir Şebnem Ferah şarkısı söyledi solist kızımız. Baterist, elektro gitarist, bascı başarılıydı. Ama henüz çok başındaydılar işin. Bir heyecan, bir heyecan...
Baterist bagetleri elinde çevirse de, solist kızımız bir kez bile başını kaldırıp seyirciye bak(a)madı heyecandan. Derkeeeen sahneye lise rock grubu çıktı.
Sahneye de enstrümanlara da hakimiyeti artmış genç adamlar çıktı. Bir de özgüveni fazlasıyla yerinde bir solist. Gerçekten çok başarılıydılar. Bize de bir jest yapıp Bon Jovi çaldılar. (Malum onlar için anne-babalarının neslinden bir grup:))
Sahnedeki o özgüvenli hallerine bayıldım! Henüz yüzler sivilceli, saçlar şeklini bulmamış, pantalonun üzerinde duran salaş siyah tişört "cool" olmaktan çok sakil dursa da sahne onlara çok yakışmıştı.
Sahne gerçekten seksi bir şey diye aklımdan geçirdim.

Ertesi gün dans gecesiydi. Her sınıftan çocuk vardı. İlkokul 1. sınıflar da vardı, liseliler de. Anadolu Ateşi tadındaki gösteride kızlar lise öğrencisiydi. Liseli kızlar yaşıtları olan oğlanlardan başka bir görünümdeler. Sivilceler falan yok, varsa da belli değil. Saçlar fönlü, makyaj yapılmış. Kızlarda hiç birşey sakil durmamış. Onlar gencecik, güzel kadınlar olmuşlar. Anladım ki liseli bir oğlanın liseli bir kız karşısında şansı yok denecek kadar az! Kızlar hızlı "oluyor"lar.
Gecenin sürprizi bir gece önce lise rock grubunun solisti olan çocuğun dans grubunda dansçı olması, solo zeybek oynamasıydı. Yine çok başarılıydı. Sahne ona her şekilde yakışıyor, belli.

İlkokuldan liseye neredeyse sahneye her çıkan çocuk parande attı. Hayretle seyrettik vallahi. Bizim çocukluğumuzda bir ortopedik engel mi vardı acaba? Parende dediğini öyle herkes atamazdı. Bunların hepsi attı.

Ennn çok öğretmenlere hayran oldum. Müzik öğretmeni dediğin blok flüt çalmayı öğretir, beden eğitimi öğretmeni de sağa sola dönmeyi sanırdım. Meğer öyle değilmiş. Emeklerine, çabalarına hayran oldum. Bayıldım! Öğretmenlere ba yıl dım.

Tabii hepsi üst üste olunca hafta koşturmakla geçti. Ev, iş, toplantılar, okul, kızın kuaförü, annemin alınması, evin organizasyonu,... Sevmiyorum bu "şapka" lafını ama bir kadınsan öyle çok şapkan var ki! Bazen hepsini üst üste takmak ya da takıp takıp çıkarmak kolay olmuyor. Ya da kim bilir, belki de benim kapasitem dar.

Üstüne geçen hafta hem iş hem de tüm yaşamım hakkında bir başka kritik kararın haftasıydı. O da geçti. İstediğim gibi bir karar verdim. İçim rahat. Huzursuzdum. Rahatladım...

Dostlar, arkadaşlar, eş, aile, çocuk, gerçek bir duyguyla bağlı olduğumuz insanlar... "Birini tanımak ama tam anlamıyla tanımak iyi bir şey mi?" diye düşünür oldum.
Tanımak değil tam anlamıyla söylemek istediğim, bilmek belki. Hani sabah olunca güneşin doğacağını bilmek, şimşekten sonra gök gürleyeceğini bilmek gibi. Öyle apaçık, mutlak bir bilgiyle bilmek. Bilmek, böyle apaçık, buz gibi yine de insanı hayalkırıklığından alıkoyamıyor. İnsan aklıyla bildiğini gönlüyle kolay kabul etmiyor ya bazen... Umut var bizi bildiğimizi bilmez yapan. İmkansızı istemenin adı olan umut...
Bildiğine inanmaz, inandığına güvenir yapıyor insanı.

Benim böyle bildiğim insanlar var. Apaçık bildiğim. Bilmek için değil, sadece mutlak bir ilgiyle izlediğim için öğrendiğim. Bazen kendisinden bile iyi bildiğim insanlar var. Düşünüyorum, bilmese miydim?.. Bilmesem daha az sever miydim? Daha az düşünür, üzülür müydüm? İnsanın kendini bildiğinden sakınması zor!

Varsa dünyaya bir daha gelme alternatifi, dertsiz tasasız, mümkünse duyarsız bir erkek olmak istiyorum. İnsan hayatının anlamı bir ömürde biriktirdiği anılar, anlatacağı bir hikaye olması olsa da; hikayelerin de, anıların da, duyguların da bedeli var.
Sonunda tüm bedellerden azade, hikayesi olmayan, kopya, siyah/beyaz hayatlar mümkün. Üstelik sonunda bedeller başkalarına kalıyor. Farkında bile olmuyorlar çoğu zaman. Fark ettikleri şeyler varsa da küçücük, üstelik daima haklı nedenleri var.

Yoook yok. Öfkeli ya da yorgun hissettiğimde içimden bunları geçirsem de aslında 1 değil 1000 hayat daha yaşasam da ben anne olmak için kadın olacağım. Biliyorum. Bilmenin bedeline rağmen!

Dün çok güzel bir düğündeydik. Çeşme'de, deniz kenarında, çok hoş bir ortamda, çok güzel düzenlenmiş bir düğündü. Her şey, herkes güzeldi, özenliydi. Yemekler nefisti. Müzik çok eğlenceliydi. Erkekler smokinli, bayanlar tuvaletli... Kızım ve ben de giydik tuvaletlerimizi. Kocam da çok şıktı. Sahnede standart düğün formatı dışında kalitede bir müzik olunca standart dışı kalitede sahne performansı gösterebilecekler sahneye çıktı! Hayranlıkla izledik. Bu ara çok sık karşılaştım bu sahne ortamıyla! Sahne ışığı diye birşey var gerçekten. Şirket içi sosyal pozisyonlar yeniden yapılandı. Sosyal alanda konumlar belirginleşti. Keyifli bir geceydi.

Yarın hayatımızda önemli bir gün. Kocam 40 yaşını dolduruyor! Her daim fit ve yakışıklı olan kocamı bilenler 40'ın anlamını daha iyi anlayacaklardır. Heyecanlıyız.

Kader diye bir şey var vallahi blogger'lar. Benim çocukluğum boyunca hayatımda terör estiren bir babaannem vardı. Beni tanıyanlar babaannemi gayet iyi bilirler. Babaannem ne yatarken ne de sabah kalktığında beni rahat bırakmazdı. Mutlaka ben de onunla eş zamanlı yatmalı ve kalkmalıydım. Sinirden çıldırırdım. Yıllar geçti, babaannemin yerini kızım aldı, iyi mi? Yatması bir olay. "Anne sen ne zaman yatacaksın?" sorusu kabusum. Sabahları da mutlaka benimle bir uyanmalı. Yok anladım ben, Kaderi var insanın. Kaçış yok.

Sezen'in yeni albümünü almayanları kınıyorum. Esefle! Albüm çoktaaan çıktı.
Arada bir Ajda Pekkan konserine bilet aldım ama gidemedim. Pişmanım! Bir dahaki sefere!

"Sana bakıyorum ve uykuya dalmış bir aşk görüyorum. Düşünüyorum. Niye hiç kimse sana aşkını nasıl söyleyeceğini anlatmamaış ki?" Nicholas Christopher

K Dergisi-Her hafta mutlaka!
X Man-First Class-Güzel bir bilimkurgu. Nefis bir sorgulama. Kimseye benzememenin bedeli.

Hadi bakalım, belki umduğundan iyi geçer yaz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder