16 Ekim 2011 Pazar

Birikenler

Koşturmalı ama fena olmayan bir haftadan sonra kış geldi. Hava buz gibi oldu. Soğuğu, karanlığı falan sevmiyorum diyorum da en sevmedigim şey çoraplar. Geldi yine çorap zamanı. Üstelik zamanından önce geldi. Bugün yazlıkları kaldırdım. Çakma/hakiki tüm ev hanımları nasıl bir eziyet çektiğimi anlayacaktır.
Her sezon tüm gardrobu baştan yenilemek, bence sırf bu eziyet nedeniyl, çok cazip bir fikir...

Bu hafta seyahat etmedim, planladığım gibi gitti sayılır işler. Arada aniden gelişen bir Kıbrıs'a gitme heyecanı aynı hızda hüsran oldu. Hazır annem oradayken ben de pasaport işlerimi halledeyim diye heveslenmiştim ama son dakikada olmadı. Bir başka zamana kaldı.
Bu vesileyle nüfus memurluğunda, e- devlete geçilmesiyle çok değişen şeyleri (işlemlerin hızı) ve hiç değişmeyen şeyleri görmüş oldum. Haksızlık etmeyeyim, gerçekten değişim büyük.
Arada kızım okula gitmek istemedi sabahları. Servisi sevmiyor bu sene. Ya da öyle söylüyor. Neredeyse her sabah okula ben bıraktım. Ve bir pazartesi günü birlikte kaytarmaya söz verdim. Bakalım bu haftayı nasıl geçireceğiz.

Akşamları evdeydik. Ama Hafta sonu fazlasıyle sosyal geçti. Cuma akşamı sınıf anneleri yemeği vardı. Keyifli bir gece oldu. Hep keyifli oluyor.
C.tesi sabahı üst üste kurslar var. Sakın beni çocuğunu kurstan kursa sürükleyen annelerden sanan olmasın. Ben "çakma"yım. Sınıfça tüm hobiler, kurslar, murslar aynı. Biri nereye gidiyorsa hepsi orada... C.tesi sabahı ana kız kurs saatinden az önce uyanınca, ilk kurs olan basketbolu ektik. Kahvaltıda arkadaşlarımızla buluştuk. İkinci kursa yetiştik. O arada ben kuaföre gidip haftalık rutini aradan çıkardım. Sonra yine anneler buluşuldu. Bu defa çocuklarla birlikte bir öğleden sonra programı yaptık. O da gayet keyifliydi ama sosyal yaşam özürlü olan bana biraz fazla gelebilirdi. Tadında kalktım.

Hafta içi nefis bir film seyrettim salı günu. Miss Pettegrew Lives One Day. Denk gelirseniz kaçırmayın. Coen kardeşlerden Fargo da aklımda.

Veee c.tesi akşamı senfonik Bülent Ortaçgil konserine gittik. Açıkhavadaydı konser. Epeyce kışlık giyindiysek de dondukkkk! Kızim üşümesin diye ilk yarının sonunda çıktık. O kadarı bile nefisti. Dolunay, notalar uçuşuyor, hava buz gibi, senfoni eşliğinde Bülent Ortaçgil dinliyordum. Keyif nedir deseniz, böyle tarif edilebilirim.

Sen hep kendine önlemler aldın
Ben kendime yasaklar koydum
Önümüzde barajlar var
Bu su hic durmaz...
Bu su hiç durmaz.


Haftanın bir başka keyifli günu cumaydi. Öğleden önce bir görüşme sonrası 15 yıllık sevgili arkadaşımlaa uzun, bol sohbetli, bol dedikodulu, bol gülmeli bir yemek yedik. Sokaktaki herkesle selamlaşan, meyve satan amcayla ahbap sevgili arkadaşım bana taze ceviz siparişi vermiş. Dönerken bir torba taze ceviz ve nefis elmaları arabama yerleştiriyor, sarılıp ayrılıyoruz. Başarı böyle bir şey diye düşünüyorum. Sokaktaki herkesin sevdiği bir adam olmak, cevizci amcayla ahbap olmak, 15 yıllık dostlar biriktirmek, oturup keyifle saatleri fark etmeden yemek yemek...

"Ne kadar az yer, içer, kitap okursan, tiyatroya, meyhaneye, dansa ne kadar az gidersen, ne kadar az düşünür, sever, kuram yaratır, şarkı söyler, resim ve eskrim yaparsan, o kadar fazla sermaye biriktirirsin; güvelerin ve tozun yok edemeyeceği hazinen o kadar büyür. Kendin ne kadar azalırsan, o kadar çoğa sahip olursun; kendi öz hayatını dile getirmenle dışsallaşmış hayatını dile getirmen ters orantılıdır; yabancılasmış varlığın gitgide büyür." Karl Marx/ 1844 Felsefe Yazıları


Kardeşim bugün bir araba aldı. O'nu tanıyanlar bunun nasıl devrim niteliğinde bir şey olduğunu bilirler.
Bugün (pazar) yeniden Dexter!
Dergi: Psikeart/eylül-ekim sayısının konusu "yabancılaşma"
Kitap: Umberto Eco'nun yeni kitabı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder