5 Şubat 2012 Pazar

Bir pazar günü daha

Geçmeyen boğaz ağrısıyla yaşayıp gidiyorum. Gece öksürük nöbetleri olmasa tamam da, gece çekilmez oluyor. Neden ne olursa gece oluyor acaba?
Arada hiç yağmadığı gibi kar yağdı, felaket soğuk oldu nefes alamadık derken yeniden yalancı bahar...

Koçluk eğitimimin ikinci bölümünü geçen hafta tamamladım. Bir kere daha herkese mutlaka koçluk eğitimi alın diyorum. Olmadı bir kendinize bir koç bulun. Doğru cevapları bilmem ama doğru soruları mutlaka bulacaksınız! Bunca zaman, eğitim, şudur budur sonrası ilk defa kendimi kendim gibi hissediyorum.

Aklım, gönlüm karmakarışık yine (tabii ki!). Ama ne dileyeceğimi biliyorum. Aklım, gönlüm ve bedenim bir olsun istiyorum.
Hayatımın tam ortasında, gönlümün işini yapmaktan mutluyum. Can dostlarım olmasından mutluyum, doğru insanlarla yollarımın kesişip durmasından mutluyum.

Sevgili blogger dostlar,
Bugün biz kızımla spa'ya gittik. Henüz 10 yaşında olan kızımın aylardır söyleyip durduğu spa programını gerçekleştrdik. Spa'yı ne bildi de böyle birşey aklında yer etti demeyin, vallahi bilmiyorum. Neyse, dün organize olduk. Küçük hanıma da masaj randevusu almak için aradık. Danışıldı masajcılara, az basınçlı İsveç masajı uygun bulundu(!)Bugün spa keyfimizi tamamladık.
Ömrü hayatımda ilk defa Bali masajı yaptırdım. Yok bloggerlar, hiç benim kalemim işler değil bunlar. Masaj rahatlatıcıydı, sıcak yağlar, mumlar, hafif müzik, masajcı Bali'li (ya da Uzakdoğulu), herşey tamamdı. Gel gelelim benim soyunmam bir dert, ööle kendimi masajcının ehil ellerine bırakmam başka dert. Yağlı yağlı dolaşmak bambaşka bir dert. Adamın zevk-i sefa içinde olucak. Benim gibi doğuştan odun olunmayacak. Termal havuza, hamama, saunaya falan ne varsa girdik, çıktık. Kızım pek keyifliydi. Kendisi kesinlikle odun değil.

Farkındasınız değil mi, Ece Temelkuran artık Habertürk'te yazmıyor. Bunun tek iyi tarafı artık O'nu okumak için Habertürk'le muhatap olmak zorunda değiliz. Ama Ece Temelkuran hiç bir yerde yazmıyor. Sadece tweeter'da takip edilebiliyor. Bu sayede ben de tweeter takip eder oldum.

Benim son zamanlardaki yazar kahramanım Paul Auster da bambaşka vesilelerle gündemde ama son kitabı Kış Günlüğü yine enfes. Hayatını yazmış bu sefer. Muhteşem, her yazdığı insanın aklında başka çağrışımlar, başka duygular yaratıyor.

Arada Şubat tatili geldi geçti. Yarın ikinci dönem başlıyor. Kızım tatili evde geçirdi. Ama neşesi yerinde çok şükür. Ayak parmaklarına oje sürdü. Her parmağa başka bir renk. Sarılar, yeşiller,... Bugün bana gösteriyor ayaklarını "fantastik beşli" diye!

Geçen hafta Alacakaranlık serisinin son filmini seyrettik. Ne kötü filmdi...

Yazamadığım zamanlarda başıma gelmedik kalmadı. Önce zehirledim. Biyolojik bir paçavraydım. Tam atlattım derken hala beni bırakmayan sefil boğaz ağrısıyla yaşıyorum. Uzun zamandan sonra ilk defa ateşim çıktı geçen hafta. Ne zormuş! Günlerdir yutkunamıyorum. İçmediğim faydalı içecek kalmadı. Annem zencefil yememde ısrarlı, henüz pes etmedim ama azzzz kaldı. Çay limonlu, ıhlamur karanfilli, ballı, adaçayı limonlu hala yutkunamıyorum. Arada pastil, thylol hot baki. Yok, geçmedi.

Geçse şu kış... Uzasa günler, ısınsa havalar...

CD: Adele dinliyoruz bu ara. Çok güzel söylüyor.
Rüya: Dün gece çok acaip bir rüya gördüm.Masmavi gözleri olan bir erkek bebek doğdu. Tam bir rüyaydı, aklımda bir bu kalmış.


Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki sen cansın.
Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin.
Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki
Aradığın ancak sensin, sen.
Mevlana

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder