Pazar günlerini sevmiyorum. Bir son duygusu. İçimde ne yapsam, yapmadıklarım eksik kalacak paniği... Hele öğleden sonra!
Evde yalnızım, aşkım kızım babasıyla. Hava bir güneşli, bir bulutlu. Tam bahar havası... Sabahtan beri miskinim. Yüzümü yıkamadım, akşamlar oluyor nerdeyse...
Yataktan kanepeye, oradan başka kanepeye tembelliğin kitabını yazmaktayım. Tek icraatım çay demlemek oldu. İçimden bir ses; "yav, kalk bi yürü, açık kuaför bulursan, manikür, pedikür yaptır" diyor. Başka bir ses "amaaan boşver, halledersin kendin, boşver" deyip durduruyor. "Yürüyecen de ne olacak?".
Akşam yemeği düşünülse, hatta pişirilse, market alışverişine gidilse falan ne güzel olacak. Miskinlik ruhumu tümden ele geçirmeden kalkasam mı? Yoksa sessizlikte tavanı seyretmeye devam mı?
İnanır mısınız bloggerlar, böyle aylarca evden çıkmayasım var. Tavana nasıl hasretsem artık...
Şu içimdeki ses yok mu vicdan azabı gibi....Bir sussa...
Kısa yürüyim bari, hem dün yediğim 5000 kalorinin suçluluğu hafifler (mi?)
Bu hafta sonu tam olmadı bence. Baştan alsak..?
"I wish, as well as everybody else, to be perfectly happy; but, like everybody else, it must be in my own way." Sense and Sensibility/ Jane Austin
27 Nisan 2014 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder