23 Ocak 2017 Pazartesi

Sıradan

Sıradan, tekrar eden, tek düze şeyleri seviyorum. Sıkıcı bir insanım zaten. 
Sabah kalkınca ne yapacağımı bilmek iyi geliyor bana. Kalkıyorum, çay suyunu koyuyorum. Kızımın kahvaltısı, meyvesi, kendi kahvaltım, arabaya biniş, yolu falan fark etmeden işe geliş. “Ayyy bu ne öyle, robot gibi?!” diyenlere sözüm yok. Haklı olabilirsiniz. Ben memnunum.

Benim heyecanlarım başka (başkaydı). Misal ben akşamdan ne giyeceğini hazırlayamayanlardanım. Zira, genelde akşam yattığım ruh haliyle sabah kalktığım bir birini tutmaz.  İçimden ne geleceği belli olmaz. Sabah kalkınca “şimdi ne giysem?”  heyecanım vardır. İlla ki anahtarımı bulamam çıkarayak. “Araba anahtarı neredeydi yahu???” heyecanım vardır. 
Sonra mizah dergilerimin çıkış tarihini beklerim, heyecanla. Eve gidene kadar sabredemem. Mutfakta usta değilim, yeni bir tarif denerim, ölürüm heyecandan! Denizin kokusu, sabah fırından gelen ekmek kokusu, görmediğin bir yere seyahat, okulun son günü, yağmurlu havada evimde çay keyfi, soğukta battaniyenin altı, bayramda annemin evinde tatlı, yeğenimin küçücük çorapları, arkadaşlarımla bir sade kahve…

Dertlerin de bu çeşidi vardır. Mesela, hep gittiğin kuaförde manikür yapan kız işi bırakmış, büyük dert. Çocuğunun okulunda çıkan yemeklerin yağı, iş yerinde bitiremediğin işler, mahkeme duvarı kılıklı iş arkadaşları, trafiğin her gün adamı çıldırtması…  
Böyle küçücük, önemsiz, sıradan bir hayatı çok sevdim ben.  Meğer bu hayat sandığım kadar sıradan, küçük, önemsiz değilmiş. Bir armağanmış, bir lütufmuş. Meğer memleket yerinden oynarken heyecandan, neşeden, kederden bile utanır olurmuş insan. Anladım.

Şimdi hızla yere çakılmakta olan bir uçağın yolcusu gibi hissediyorum. Hala yaşıyorum, birazdan yere çakılacak olsam da aklımla bildiğimi kabul edemiyor, bekliyorum. Etrafa bakıyorum. Bir mucize olur mu?



“Coğrafya kaderdir” İbn Haldun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder