18 Nisan 2010 Pazar

anlar

Babadan kalma Beşiktaş'lıyım ben. Hayatlarında "babadan kalma" şeyler olanlar bilirler, o şeyden vazgeçmek çok zordur. Herhangi birşeyden vazgeçmeye benzemez; insan babasından vazgeçiyormuş gibi suçlu hisseder. Nedenini bilmez, sorgulamaz, devam edersiniz. Bazen -mış gibi yaparak. -mış gibi yapmada vicdan azabı yoktur, bedel yoktur. O yüzden hayatımızda epeyce -mış gibi olur.
Beşiktaş'lılığım öyle benim. Bu akşam evde Fenerbahçe-Beşiktaş maçında gidip gelip skora baktım. Beşiktaş'lı olarak. İlgileniyor-muş gibi.
Haftanın yorgunluğu üzerine göreli dingin bir haftasonu. Yavaş değilse de, fena değil. HaftasonuyDU, bitti. Kızımla, O'nun gönlüne göre olmasını istediğim iki gündü.

Geçen akşam ben duştayken sütünü alıp banyoya girdi ve bana rüyasını anlattı. Rüyasında sınıf arkadaşları ve benim kızıma aşık olduğu söylenen ama kızımın "ben kimseye aşık değilim" diyerek geçiştirdiği yakışıklı ufaklık var. Duş yapıyor olmama rağmen samimi bir dikkatle, merakla dinledim. Her zaman öyle dinlemeye çalışıyorum. O'nun beni nasıl algıladığını hiç bilmeyerek... O'nun dünyasında ben nasıl bir anneyim acaba? Beni "kızgın" birisi olarak tarif ediyor galiba. Bana sorarsanız o kadar az kızıyorum ki... Genelde tolaransı geniş biri olduğumu söylerler. Kızıma da fazlasıyla aşığım. Yani tolaransım sınırsız. Yine de o beni "kızan" bir anne olarak tanımlıyor. O'na gerçekten çok kızdığım 3-5 sahneyi hiç unutmayıp, bir de sürekli bana hatırlatıyor. "Hani ben küçütüm ve sen bana çok kızmıştın, hatırlıyor musun..." diye başlıyor. "İyi de kızmadığım 100.000 tane olay daha var, sen onları hatırlıyor musun?" demek üzereyim. Haksızlığa uğramışlık duygusu bir yandan, nasıl bir anne olarak anımsanacağım kaygısı öbür yandan...

Ben çocukluğunda annesine hayran kızlardan değildim. Benim hayran olduğum babamdı. Aslına bakarsanız o ilişkiyi sağlıklı iki yetişkin insan zeminine oturtamadan babamı kaybettim. Bir ilişkiyi yeniden düzenlemek için ille de diğerinin etrafta olması gerekmediğini bana öğreten iyi bir psikolog (ve benim canım arkadaşım) sayesinde inanıyorum, belki bir gün...
Annemi ise yıllar sonra gerçekten tanıdım. Çoukluğumdan kalan imgenin ötesinde bir başka kadın gördüm. Tanıştıkça daha çok sevdim.
Gerçi annem anlatıklarımın çoğunu yine dinlemiyor ama artık O'nu öyle kabul ettim. Sevdiğim başka özelliklerinin yanına koydum bunun gibi sevmediklerimi, beni hayal kırıklığına uğratanları...

Bir ilişkide baş etmesi en zor şey hayalkırıklığı. İlişkilerinize bir bakın. Bitenlerin, eksilenlerin ardında hep hayalkırıklığı bulacaksınız. "Bunu bana yapmayacaktı", "bana bunu nasıl söyledi", "hala inanamıyorum, o gün yanımda değildi", vs.
Halbuki hayal bizim. Karşımızdakinin bizim hayalimizden haberi bile yok. Nasıl olsun?
Gelgelelim insan bilmediklerini hayalle tamamlıyor. Bu yaşamın her alanında, ilişkilerde de böyle. Eksik kalan bilgi tamamlanıp da karşımıza çıkan gerçek hayalimize uymadığında; işte gerçek bir iğne deliği ! Geçebilirsen ne mutlu, geçemezsen zor iş. Başlarsın cevapsiz sorulardan: Kim haklıdır, bu gönül nasıl onarılır, bu ilişki (anneyle bile olsa) nasıl toparlanır, bu öfke nereye,nasıl saklanır? (Öfke balon gibi birşey olduğundan kolay kolay saklanamaz. Fazla bastırırsan patlar, nereye koysan düzgün durmaz, üstü örtülmez. Birşeylerin altında yeterine uzun bekletirsen havası söner ama asla tam boşalmaz. En temizi ipini çözüp boşaltmak lazım ama O'na da kolay kolay sabır dayanmaz.) O yüzden şartlar değişince ilişkilerin seyri de değişir çoğu zaman. Bir zaman hayal olan gerçek olunca gerçek hayale uymayıverir. Bilmem kaç yıllık evlilikler eşlerden birisi işsiz kalınca biter, gül gibi geçinen çiftler çocuktan sonra sürekli kavga eder, iyi arkadaşınla iş yapmaya başlar sonra düşman olursun, birlikte çok iyi çalıştığın biriyle yemeğe gider konuşacak kelime bulamazsın. Sonra da tüm bunlara şaşırırsın.

Sözün özü hayalkırıklığı zor şey. Hem uğrayana hem uğratana.

İki yetişkinin ilişkisi hayalkırıklıklarına başetme gücüyle sınanır bana sorasanız. Hayalkırıklıklarının fazla hırpaladığı ilişkilerde çokça hayal ve aslında az ilişki vardır.

Anneler ve kızları, aşklar, arkadaşlıklar, evlilikler hayalkırıklığı sınavlarını geçtikçe güçleniyorlar. -mış gibi opsiyonu her zaman saklı. O bir başka hayal, bir başka potansiyel hayalkırıklığı.

C.tesi akşam annemdeydik. Annem kalp problemi teşhisinden bir saat öncesine kadar fark etmediği hastalıkla ilgili tüm semptomları fiilen yaşar oldu. Dün akşam odadan mutfağa giderken sürekli tutunarak yürüdüğünü fark edip öfkelendim. Ve tabii söylendim. Galiba o da öfkelendi. Ve tabii söylenmedi. Karşılıklı öfke ve hayalkırıklığı içinde ama hiç birşey olma-mış gibi çayımızı içip, oturduk. Şartlar değişti içinden geçecek bir iğne deliği daha-yine!

Benim kocam ve annemin ortak özellikleri var. İkisi de yürekten sever, hiç terk etmez, açık ve nettir. Agresyondan uzaktırlar. Kararlı ve tutkuludur. Öyle sakince isterler ki insan inanmaz, ihtimal vermez hiç vazgeçmeyeceklerine. Onlar isteklerini hep elde ederler. İkisi de anlatılanları dikkatli dinlemez. İkisinin de bir gün hayatında olmadığını aklına sığdıramazsın. İkisine de öfkelendiğinde suçluluk duyarsın.

Akşamüzeri evimin civarında bir yerde durdum. Arabadan inince yüzüme portakal çiçeği kokusu çarptı. Apartman bloklarının arkasındaki bir portakal, manadalin bahçesinden bütün sokağı saran bir koku. Büyü gibi, sürpriz!

...
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar.

...
Lois Borges/Anlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder