16 Nisan 2010 Cuma

yavaş!

Havaalanında uzun uzun yazdıklarımı ancak yayınlayabiliyorum.
Parçalı, bulutlu, ılık bir hava ve yine günlerin en güzeli:Cuma
Üzerinden bir gece geçmiş olsa da duygular taze... Yavaş bir hafta sonu diliyorum.

Havaalanındayım. Havaalanı halimi bilenler gözlerinde canlandırabilir. Bilmeyenler için; iş dönüşü evde nasılsam öyle olurum. Saçlar açılır, kırış buruş olmuş da olsa gömlek pantolondan dışarı çıkarılır, ayakkabılar mutlaka değişir. Hele gün uzun olmuşsa... Kıyafete uymuş, uymamış dert edilmez. Takım elbise altına terlik giymişliğim, havaalanı tuvaletinde bavul açıp üstümü değiştirmişliğim vardır. Nedendir bilmem havaalanı halim hele de dönüş yolundaysam ev halime en yakındır. Aynen öyleyim yine. Yorgun, saç baş darmadağın, gömlek dışarıda… Dert etmiyorum vallahi. İnsanın kendiyle ilgili algısı, önemsedikleri, dertleri yere, zamana, şuna buna göre değişiveriyor işte.

Üç gündür İstanbul’dayım. Görüşmeler, toplantılar, bir zirve derken mevsimlerden de lale mevsimi ya, kaçırmak olmazdı.
Gelmişken eş dost görüldü. Dar zamanda keyifli anılar birikti. İşler de fena gitmedi.

Zaten hafta sonundan beri bir verimliyim ki… Üretim dünyasının insanları için verimlilik mühim konudur. Hele otomotive denk gelmişseniz aman aman! İşin içine Japon icadı sistemlerin Amerikan versiyonları girer. Az zamanda çok iş yapma üstadı oluverir insan. Bu yaklaşım siz farkında olmadan hayatınıza sirayet eder. Pazar akşamı annemi evine geçirirken O’nun planı “o saatten sonra” en fazla bir duş alıp yatmakken, ben p.tesi sabahına hazırlıklarıma yeni başlayacaktım. Hem verimli hem becerikli bir kadın olarak saçlarımı boyadım. Boyayı beklerken manikür, pedikür yaptım. Kızımı yatmaya hazırlarken de yüzüme maskemi sürmüştüm bile. Kendi işimi kendim görerek kuaför parasını minimize ettiğim gibi bekleme zamanlarında bir başka işler yaparak faydayı da maximize etmiş oldum. Nasıl? Müthiş değil mi? Böyle az zamanda, beklemelerde falan biirrr saniyeyi israf etmeden yakaladım performansı.

Bir kadının hayatında önemlidir bu özbakım konuları ve başlı başına ayrı bir yazı gerektirir. Belki bir gün...

Böyle verimli verimli (yani deli gibi) yaşayıp giderken bize yetişemeyip ardımızda kalan ruhumuzla da rüyalarımızda falan kavuşuyoruz herhalde. Bu ara rüyalarım azaldı. Ruhum peşimi bıraktı mı yoksa?

Pazar akşamı Fatih Akın’ın yeni filmi “Soul Kitchen”ı seyrettik. Yine birbirinden arıza karakterler, yine Almanya, Almanya’da bu sefer Türk değil Yunan kahramanlar. Nefis nefis nefis bir film. Arkadaşlık, kardeşlik, aşk, kazanmak, kaybetmek, vazgeçme(me)k… Herşeyin birbirine girdiği, hayatın bunların hepsi ve daha fazlası olduğunu gösteren, umudunu hiç kaybetmeyen bir film.

İstanbul’da yine laleler… Her yerde! Renk renk, hepsi çok güzel! Beyazlar öyle zarif, sarılar o kadar canlı ki! Ama ben eflatunun bir tonu olanlara bayıldım. Açıklı koyulu eflatunlar, ebruli olanlar var. Benim favorim koyu, mor gibi olan bir ton. Bakmaya doyamadım.

İstanbul macerası yüzünden kızımın okuldaki gösterisine gitmedim. Telefon ve gönül desteği üzerine kaydı seyredeceğim. Okula nefretim baki! Önümüzde daha bizi bekleyen 40 gün 40 gece etkinliklerinin geri kalan kısmına katılıp kendimi affettiririm diye planlıyorum. Okula nefretim baki! (Söylemiş miydim?)

Bugün kocam da İstanbul’daydı. Bir saat önceki uçakla gitti. Öğleden sonra buluştuk, havaalanında oturduk. Tekrar evde görüşeceğiz. (Oyun böyle, çare yok) Ben hala havaalanındayım. Birazdan ben de gideceğim. Bulunduğum bankanın bekleme salonunda nefis şarkılar çalıyor. Şu anda Dire Straits’den Sultans of Swing’e eşlik ediyorum. Ne çok sevdiğimi düşünerek…
Salı akşamı arkadaşım bir barda çaldı. O’nu dinlemeye gittik. Pek ufak bir seyirci kitlesine ama çok güzel çaldılar. Çok beğendim.

Zirve başarılıydı. Benim işimde zirveyle zırvanın karışması çok yaşanan bir şeydir. Bu sefer pek karışmadı. Olmasa da olur bir iki sunum dışında beğendim. Çok etkilendiğim, bildiğim ve tekrar etmekten hoşlandığım, hiç bilmediğim konularda sunumlar dinledim.

Geceleri geç yatıp, zirve kapsamında dağıtılan her kitabı (bedava olunca dayanmak zor. Cool durmak istedim ama…) alıp sonra elinde bir sürü torba, çantayla oradan oraya koşturup, akşam 9’a kadar görüşme yapıp, sonra da sosyal hayata katılayım derken sonunda havalanında ve bitmiş durumdayım.

Uçağım kalkacak birazdan. Kapıya, evime doğru gidiyorum. Yolculuğun en sabırsız zamanları....

Film: Soul Kitchen
Film: Soul Kitchen
Film: Soul Kitchen

"Kalbin aklın hiç bilmediği nedenleri vardır." Blaise Pascal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder