Aynı ay içinde iki defa dolunay görülmesi çok nadir olurmuş. Bugünlerde gördüğümüz Ağustos ayının ikinci dolunayı. Çok nadir, ismi "bluemoon". Maviay.
Bizdeki kırk yılda bir lafına karşılık gelen "once in a blue moon" daki blue moon, işte bu blue moon. Evde yatağımdan seyredebiliyorum dolunayı. Nasıl güzel bir ayrıcalık!
Geceler serinledi. Pencereyi açıyor, pikemi üzerime örtüyorum. Yatağımın kenarında kitaplarım, dergiler, karşımda dolunay ve esen rüzgar. Hala en sevdiğim şeyler aynı.
Bir süre önce "oturunca yazacak birşey bulamıyorum" yazmıştım. Sanki yazacaklarım birikmiyor gibiydi. Bu ara çok birikti! Aklıma düşenleri kaydetmeye yetişemiyorum.
Bu yaz uzun süre ailemle birlikte kalınca, aniden, hiç hazırlıksız bitti, geçti-gitti sandığım çocukluk, ilk gençlik dertlerimin içine düştüm ya yeniden; aklımın bir kısmı sürekli oralarda dolaşıyor. Sonra elinde unuttuğum ya da unuttum sandığım şeylerle şimdi zamana dönüyor!
Çocukluğum boyunca evde yalnız kalmayı ne çok sevdiğimi hatırladım mesela! Üniversiteye başladığım yıl değilmiş meğer miladım. Daha Şafak bile yokken, tek başına, yalnız bir odada yatar, aslında çok korkar ama buna bayılırdım. Tek başına olmayı meğer ne kadar eskiden beri severmişim. Hiç değişmemiş. Evde herkesten geç yatardım, çünkü herkes uyuduktan sonra evde tek başınaymış gibi hissedebilirdim.
Hiç bir zaman pikniğe gitmeyi sevmedim! Hatırlıyorum, tüm pikniklere bir mazeret bulup gitmediğimi. Hala sevmem. Kalabalık, mahremiyet alanının olmaması, ...
Kapıların, pencerelerin açık olması sevmem. Mahremiyet ararım ben. Sokak kapının açık olup, gelen geçenin selam vermesi, evin taa içine kadar görülmesi beni rahatsız eder. Taaa çocukluğumdan beri.
Çözdüm yazlığı niye sevmediğimi böylece! Bir saniye bile tek başıma olamıyorum orada. Kapılar hep açık. Herkes bir arada. Ben neye ihtiyaç duyuyorsam, tamamından mahrumum!
Babamla bir hafta yalnız kaldığımız zamanları hatırladım. Ya annemle Şafak Kıbrıs'ta olurdu, ya İzmir'de. Ne keyifle vakit geçirdiğimi hatırladım. Ortalığın düzenli olmasına takıntım, durmadan balkonların yıkanması, çamaşır yıkanması, evde durmadan iş çıkarmam, evi kendimce derleyip toplayıp sokaklarda dolaşmanın büyüsü de taaa o zamandan... Çakma evhanımlığından 20 yıl önce!
Uzun yürüyüşler de çoook eskiden. tek başına deniz kenarında oturmalar da. Deniz yoksa göl. Ödemiş'in yaylası olan Gölcük etrafında saatlerce dolaşmalarımı hatırladım. Hacı karakterim de! Aynı yere tekrar tekrar gitmeler, aynı şarkıyı, şiiri özlemeler, aynı filmi bir daha izlemeler... Cher ve Winona Ryder'ın oynadığı Denizkızları filmine 3 kere gitmiştim galiba. Hem de sinemada. Pretty Woman'a da öyle... Her iki filme de bayılmıştımmmm!
Buradan bakınca görüyorum ki ben hep cesur kahramanlara hayranmışım! Denizkızları'ndaki anne Cher'i hatırlıyor musunuz? Deli, çapkın, eserikli, kendi gibi, kimseye benzemeyen bir anne.
Küçük kızının babasının kim olduğundan emin olmayan, şehirden şehire taşınan, gideceği yere banyoda harita üzerine parmağını rastgele koyarak bulan, bu seçimi yaparken hep aynı şarkıyı söyleyen çatlak kadın!
Pretty Woman'daki Julia Roberts'ı anlatmayacağım. O'na hayran olmayan yoktu. Benim durumum hayranlığın kalıcı olması. Beyaz tişört, dar kesim bir kot ve siyah ceket kombinasyonu hala ennn şık bulduğum kombindir. Üstüne şıklık tanımam. Bir de puanlı tek parça elbise. Tam bugünlerde hala her ikisini de giyiyorum. Herkes operaya giydiği kırmızı elbiseyi hatırlar ama benim favorim yemek için giydiği siyah kokteyl elbisesidir.
Ben kendimi unutmuşum! Unuttuğumu da unutmuşum! Şimdi hatırlıyorum. Aslında hatırlamayı seçmediğim, kendiliğinden saklandığı yerden çıkan annemle çatışmalarım sayesinde!
Onlar gün yüzüne çıkmasaydı, bunca hatırladığım şey de örtülü kalır mıydı..?
Bunların ardından neler gelecek acaba?
Bütün kahramanlarım mutlu sona ulaştı. Ben oldum olası "hanım" kadınları sevmemişim meğer. Delileri seviyorum. O yüzden hiç evlat rolünü de sevmemişim. Ya da o rolü algılayış biçimimi. Bunca rolüm içinde en oturtamadığım o olmuş.
"Gerçekte kimse kimseye bir şey öğretemez. Siz ona yalnızca kendi içindeki keşfetmesi için yardımcı olabilirsiniz." Galileo
NOT: Kızının okul işleri nedeniyle Nuray hanım artık bizim evde değil. Allah'ın beni sevdiğinin bir başka göstergesi olan bu duruma sevinirken hayatımıza Nazlı girdi. İyice emin oldum ki, Allah beni gerçekten seviyor. Nihayet evimizde bir tertip, bir düzen, bir temizlik kokusu. Nuray hanım'dan kalan hasarın giderileceği umudu...
2 Eylül 2012 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder