Vazgeçmemenin ne büyük bir erdem olduğundan büyük çoğunlukla hemfikiriz. Kararlı olmak, istediğin şeyin peşini bırakmamak, sonunda onu elde etmek... Çocuklarımıza da öğütlüyoruz ısrarla. "Kolayca vazgeçiyorsun" diye eleştiriyoruz. "Oysa, hiç birşey kolay elde edilmiyor. Vazgeçmeyeceksin. Amacına ulaşana kadar uğraşmalısın! Sahip olduklarının değerini böyle bileceksin."
Öyle mi gerçekten? Ne zamana kadar vazgeçmeyeceksin? Vazgeçmeyi bilmek de bir erdem değil mi? Vazgeçme zamanı geldiğini insan nasıl bilir? Bu konuda düşünüyorum.
Hiç konuşulmayan şeyler üzerinde düşünüyorum bir de. Tabular. Bir ilişkide hiç konuşulmayan, hiç girilmeyen, yasak bölgelerden bahsediyorum. Anne-evlat, ast-üst, kadın-erkek, iki arkadaş, iki kardeş, ... Bazen olur. Bir ilişkinin bir yerinde bir düğüm olur. Bir yara. Dokununca canın yanar. Dokunmazsan, iyileşmez. Canın yansın istemezsin. Dokunmazsın. Üstünü örtersin. Yanından geçersin. Görmezden gelirsin. Bir zaman sonra yakınına da fazla yanaşmamaya başlarsın. Böylece yasak bölge, emniyet şeridiyle birlikte genişler. Bir süre sonra dikenli tellerin etrafını bitkiler kaplar, herkes yasak bölgeye alışır. Etrafından dolaşarak geçmek yadırganmaz olur.
Tabu olan konu her neyse o ilişkinin içinde sanki hiç yokmuş gibi devam etmek herkesin işine gelir. Sanki hep böyleymiş gibi yaşanır. Evet, bu bir oyun, bir kandırmaca elbette ama herkesin kandırılmak işine gelir. Böylece herşey olduğu gibi devam eder. Eksik, yaralı, yarım, ... Ama madem ki kimse bunu dert etmez, idare edilir. Yasak bölgeye girilmedikçe potansiyel çatışmalar, kanamalar, acılar, kopmalar ya da rahatlamalar, çözümler imkansız hale gelir. Konuşulmayan, yaklaşılmayan konuya teyet konular ufak ufak yasak bölgeye eklenebilir. Bazen bambaşka bir konu daha tabulara eklenir. O zaman etrafından dolaşılacak, görmezden gelinecek bir açık yara daha olur. İlkine alışan bünye ikincisini daha kolay taşır belki de.
Bir ilişki kaç açık yarayla kangren olur? Kaç yarayı iyileştirmeden yaşayıp gidebilir? Bir ömür ne kadar böyle harcanır?
Nedir bizi bazı şeyleri konuşmaktan alıkoyan? Kaybetme korkusu mu? Vazgeçememek mi?
Peki ama ya iyileşme umudu? Korkularımız ne zaman, nasıl umudumuzdan daha güçlü hale gelir?
İnsan neyden vazgeçmemeli bloggerlarım? Sahip olduklarını korumaktan mı?
Ne için elinden geleni yapmalı? Elindekileri kaybetmemek için mi? Sahici ve bütün bir hayata sahip olmak için mi?
Artık biliyorum, doğru olan diye bir şey yok. Seçimlerimiz var. Ve seçim yapmak, hepsini birden istemekten vazgeçmek demek. Bana sorarsanız isteklerin için vazgeçebileceklerini bilmek, hiç vazgeçmemekten daha büyük bir erdem.
"Mutluluğun anahtarı, bırakmayı öğrenmektir." Buda.
2 Eylül 2012 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder