16 Eylül 2012 Pazar

Miyop

Sevgili Bloggerlar,
Bu depo yazılarımdan bir tanesi. Nedense yayınlamamışım. Okul açıldı. İşte hareketli, değişikliklerin olduğu, olacağı yorucu ve heyecanlı bir dönem. Hastanede yatan aileden birisi, kuzenim eşinin doğumunu beklerken bebeğini kaybettiği haberi...
Kendime "nasıl yine aynı tuzağa düştüm" dediğim şeyler, "herşeye değer" dediğim teşekkürler, mailler, önümüzdeki hafta yine nefessiz... Sıcak bir pazar. Kızımın doğum günü geliyor....


Uzaklarda bir arkadaşımla yazışıyoruz. Yeni hayatına uyum sağlamaya çalışıyor. Atlattı sayılır. İçinde bulunduğumuz yaşın gereği galiba, hepimiz hayatımızı sorguluyoruz bir biçimde. Kimimiz isteyerek, kimimiz yaşamın dayatmasıyla… "Bir arkadaşım; hayat sana verdiklerini biriktirmeni ve hazır olduğunda bir değişim adımı atmanı bekler. O adımı sen atamazsan arkandan iter seni "demişti. Haklı olduğunu düşünüyorum.

Bazen biz istemesek, gönüllü olmasak da piyangodan çıkıyor sınavımız. Sorular çok zor yerlerden geliyor, çalıştığımız, ezberden bildiğimiz cevaplar işe yaramıyor. Ama diyoruz; “ben tüm soruları cevaplamıştım”. Haksızlığa uğramışlık duygusu içimizde… "Kim karar veriyor doğru cevaplara?!!"

Çaresiz olduğumuza ikna olana kadar direniyoruz. Sonra, yeni dersler öğreniliyor, yeni cevaplar bulunuyor.
Öyle bir yaştayız ki, önümüzde hala zamanımız var (varsayıyoruz) ama artık boşa geçirecek kadar çok kalmadı. İçimizde hem bunun güveni, hem endişesi kaldığımız yerden devam etmek için, baştan başlıyoruz.

“Farkında olmak” günümüzün en muteber meziyeti. Bir “farkındalık”tır ki hep beraber peşindeyiz. Bir aydınlanma, erme, bilme hali. Bir ayrıcalık. “Farkında” olan vaaaar, olmayan var.
"Daha çok şeyin farkında olucam” hedefiyle hayatımıza bakıyoruz. "Vaay, meğer ben bunu önemsermişim, demek şunun ardındaki buymuş, bu da olabilirmiş aslında, kendimi nasıl da ksıtlamışım"… Fakat bu fark etmeler neye yarayacak? Öyle ya amaçsız farkındalık zehirleyici bile olabilir.
Gönlümüzün muradı kolay: mutlu olmak!

Gel gelelim, “farkında” olmak mutlu olmaya yetmiyor! Mutluluk bilmeden çok gönül işi. Gönül gözüyle görme işi. Onca farkındalığa rağmen; gönül gözü bazen kendinden öteyi zor görüyor. Bu gönül gözü dediğin de ileri derece miyop olabiliyor.
Gönül gözünüz miyopsa iş zor! Onca farkındalıktan(!) sonra yine de gideceğin yol bulanıksa mesele farkındalık markındalık değil. Miyopi!
Farkında oldun, karşındaki yol birken beş oluyor belki ama ne fayda… Kaldın mı başladığın yerde! Gönül gözü miyopisi lazer cerrahisi, gönül gözü gözlüğü, lensi tedavileri için uğraş dur şimdi…

Yoksa olduğumuz yerde kalsak mı? Göz görmeyince gönül nasılsa katlanır hesabı…

"...pusulasına bakıp, hızla ilerlediği yönün gitmesi gerekenden çok farklı olduğunu ama bu gidişi durdurabilecek güçte olmadığını, geçen her dakikanın onu asıl izlemesi gereken yönden daha çok uzaklaştırdığını ve doğru yoldan ayrıldığını kabul etmenin, ölümü kabul etmekten farksız olduğunu gören bir denizcinin hissettiğine benzer bir duygu uyandırıyordu." Anna Karanina/Tolstoy

Kitap: Anna Karanina (Hakkında syfalarca yazabilirim. Haddim değil. Muhteşem X 1000!)
Yüzüklerin Efendisi: Her p.tesi cnbc-e'de. İlki geçen haftaydı. Görümü kırpmadan izledim. İlk defa seyrediyormuş gibi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder