Boş işlere güzelleme, aylaklığa hayranlık tamam. Ve fakat bloggerlarım, insan boş olmadığı zamanlarda ne yapıyorsa o işten azıcık anlasın lütfen!
Ben ustalığa hayranım malum.(Usta kelimesinden de çok soğuduğumuz zamanlardayız ya, yerine ne diyeceğimi bilemedim.) İşini bilmezliğe sabrım yetmiyor. Şu Avrupa memleketlerindeki meslek standartlarına çok ihtiyaç var. Girsin herkes sınava, gözleme, teste, her neyse...
Bezdim bindiğim taksinin yol-iz bilmemesinden. Manava "aaaa, bu çilek nereden geliyor bu mevsimde?" deyince "haldeeeen" deyivermesinden... (Valla şaka diil)
Balkonu kapattırdığım doğramcının pencereyi açılmaz yapıp "e, sen bu cam açılacak demediydin ki abla" diyebilmesinden... İnsaf yauv..!
Son maceramız cep telefonu operatörü servisi veren noktalar. Telefon numarasını bir operatörden bir operatöre taşıma işinde başımıza gelenler. Meğer taahüdümüz varmış, meğer şuymuş, buymuş... Mesele bunlar değil. İşin başına geçip de hiiiiç bir iş bilmeyenlerin hatalarını tamir işinde ustalaştık. Beni zırınç eden; hem hiç bir şey bilmiyor, hem profösör edası!
"Bu sözleşme iptal olmaz abla. Geçti artık"
"Evet, hı hı...Yemin gibi sözleşme"
Daha fenası, annecim mesela, paniğe kapılıp inanıyor. "Eee, ne olacak şimdi, bak iptal olmuyormuş??!!" diye bir telaş bir telaş...
"Annem bi dur, iptal olmayan sözleşme olur mu...En fazla cezası olur" diyorsun ama bir dükkanda beklemeyi iş zanneden sersem oğlan kadar ikna edici olamıyorsun. (Bu kısım bendeki karizma eksiğinden kaynaklanıyor olabilir tabii... Yahut güven veren bir halim mi yoktur, nedir?)
Birgün, efendi bir adam, her soruya cevap verip, sormadan merak ettiklerini anlaşılır biçimde açıklayınca başına bir mucize gelmiş gibi bi' sevinç, bi' minnet, adamın boynuna sarılmamak için kendini zor tutuyorsun.
Bize de yazıktır.
Onu bunu bilmem, insan başına geçtiği işi bilecek. Herşeyi bilmek şart değil. Bilmediğini bilme meziyetine sahip çıkacak. Her ne işle anılıyorsa el yazısı gibi, imza gibi, kendisinin bir izi gibi taşıyacak.
Olmadı, ben bir gün birinin boğazını sıkıvereceğim!
Uyku: Tam yakaladım derken kaçıyor...
Röportaj: Ayşe Arman-Engin Gençtan (mutlaka!)
Umut: Bayram tatiliiii!!!
"Ben hep korkudan korktum. Korkudan çok korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da korkuyu anlattım." Yaşar Kemal/Tek Kanatlı Kuş romanı hakkında
17 Eylül 2013 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder