29 Eylül 2013 Pazar

Doğumgünü şeysi

Mühim bir hafta sonunu atlattım bloggerlarım. Kızımın doğum günüydü cumartesi günü. 28 Eylül. Cuma akşamı okul çıkışı başlayan kutlamalar c.tesi akşamına kadar devam etti.
Gerek hazırlıklarda gerek doğum günü sırasında Murphy beni hiç yalnız bırakmadı. Yıllardır bana ne kadar sadık, ne kadar bağlı...  Gözü  başka kimseyi görmüyor adeta. Murphy'le ciddi düşünebilirim.

Neyse ki mutluydu canımın içi. Çok eğlendi, çok sevindi. C.tesi sabahına sürpriz siparişi verdi. Hani sabah uyanınca onu şaşırtacak bir şeyler... Kendisi bu konularda müthiştir! Çok yaratıcıdır, çok zevklidir, çok sürprizlidir, çok detaycıdır. Her seferinde harikalar yaratır. Sabahın köründe kalktım, kartonları kestim, oraya buraya yapıştırdım. Tamam bir başyapıt olmadı tabii ama elimden geleni yaptım. Mügüş'üm vardı Allah'tan, fikir verdi. Etrafa serpiştirdik kendi çapımdaki sürprizlerimi. Uyanınca bizimki elbette çok etkilenmedi. Üstelik yaratıcı eserlerin de Mügüş'ün fikri olduğunu anladığını da söyleyiverdi. (Yalan diil tabii.)

Olsun bloggerlar. Her annenin kaderi bu. Yıllarca her doğumgünü sabahı kalkıp yeri göğü balonla kapla, kapıya bacaya notlar yaz, sonra bunların hiç biri hatırlanmasın.

Halbuki benim bu güdük yaratıcılığım bir kendini aşma hikayesidir bloggercanlarım. Benim annem değil evin süslenmesi püslenmesi, düğün davetiyesinin yaldızlısını abartılı bulur. Hiiiç sevmez öööyle  şeyler. "Abartı" bulur, sinir olur.  Bebek süslemeleriymiş, yılbaşı ağacıymış, doğum günü davetiyesiymiş, ... Küllüyen fuzuli gelir. Kutlanacaksa, kutlanır. Biter gider. Hayatın içinde, hiç bir an öyle fazla "abartmaya" değer değildir. Annişim de aştı kendini. Artık "ihtiyaç görecek" hediyeler almamaya çalışıyor.  O pragmatik yaşamak zorunda kalmış, tek maaş, iki çocuk formülünden mezun olmuş. Mizacını da buna uydurmuş. Yaşlandıkça ben de ne kadar çok annemden iz taşıdığımı fark ediyorum. Bazıları epeyce derimin altında. Fark etmiyorum bile. Galiba kader dediğimiz şey bu. Farkında olmadan takip ettiğimiz izler...

Bu izlerin bazıları insanı istemediği yerlere çıkarabiliyor bloggerlarım. Dönüş epeyce zor oluyor. Yıllarca hayat amacım kendi kendime yetebilmek oldu. Kimseye ihtiyaç duymamak... Belki bu yüzden yardım istemek hep bir eksiklik gibi geldi. Yıllar içinde  bu arızamı fark ettim.
Hani fark etmek yetmez ya, ben her seferinde bir adım, bir adım diğer tarafa ilerledim. Sandım.

Meğer az gitmişim, uz gitmişim. Dere tepe düz gitmişim.  Dönüp arkama bakıtığımda bir arpa boyu yol gitmişim.

"Beyaz bir kelebek gibi savrularak rüzgarın önünde, yedi kat göğü aşmak... Uçuşan bir kar tanesi olmak... Kar olmak... Beyaz ve sonsuz olmak... Sonsuzluk olmak!" Veda/Ayşe Kulin


3 yorum: