Daha seyrek ve daha kısa yazıyorum. Farkındayım. Kızım daha iyi, ağız burun tıkalı hala ama... Annemin kalbinde üfürüm konusu çıktı. Şimdilik çok dertli birşey gibi durmuyor ama göreceğiz. Yüreğim pır pır.
Haftayı geçirdim öyle böyle. Tam tahmin ettiğim gibi zor bir haftaydı ama hasarsız bitti. Arada dünyanın ne kadar küçük olduğunu gösteren bir sürü kesişme de bonus oldu.
Uzaklardaki sevgili arkadaşlarımdan birisiyle haftalık telefon sohbetimizi yapamamıştık bir türlü. O beni, ben O'nu aradım derken sonunda konuştuk. Eski yakın bir arkadaşını kaybettiğini anlattı. Öyle açık seçikti ki üzüntüsü; biz konuşmamızı hep olduğu gibi dedikodular ve kahkahalarla gülerek kapatsak da fark ettim, yetmedi... İçim cızz etti.
Bir kaç dakika sonra günlük harala gürele içine dalıp, mutlak değeri o andaki değerinin yanında aslında hiç olan "çok mühim" bir sürü iş arasında kaybolup gittim.
"Aklım hep sende", "kalbim seninle" falan diyoruz ya, işin aslında galiba yok öyle birşey. Aklın da kalbin de sen neredeysen orada. Bir an rüzgar gibi uğrayıp gidiyor tüm özlemler, kaygılar, endişeler... Bazen bundan suçluluk bazen büyük bir mutluluk duysan da nerede, neyle ilgiliysen herşeyinle oradasın. İstesen de istemesen de... Belki de insanoğlunun bu çaresiz ihaneti aslında tek çaresi.
Haftanın son işgünü Ankara'daydım. Ankara bir yağmurlu bir güneşli, hafif serindi. Ağaçların bazıları çiçek açmış. Sevdiğim gibiydi Ankara. Hatırlamayı çok sevdiğim gibiydi.
Ve bugün beni çoook sevindiren bir yazı aldım. Eski iş yerimden bir arkadaşım "Siz benim Obi Wan'ımsınız diyordu..." Sith Lord'a karşı. Belki o yüzden kendimi çok mutlu hissederek bitiriyorum bu haftayı. Çok mutlu, değerli hissederek...
Obi Wan olmadığımdan emin ama çok sevdiğim birisinin yaşamında bir yerim olduğunu bilerek...
O'na da bir zaman önce yazmışım; daha gençken iş hayatımda beni mutlu edenin ne olduğunu bilmiyordum. Ayaklarımı geri geri götürmeyecek olan şey ne? Zamanla beni mutlu ya da mutsuz edenin birlikte çalıştığım kişilerin hayatlarını kolaylaştırabilmek olduğunu fark ettim. Hayatı kolaylaştırmak, işe yaramak benim motivasyonum. İş hayatımda hep en çok bunu sevdim, bir tek bunu becerememekle baş edemedim.
Klasik bir kapanışla bugünü bitiriyorum: Yorgunum ama çok keyfim yerinde.
SARHOŞ OLUN
Her zaman sarhoş olmalı. Tek şey bunda: Tek sorun bu.
Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.
Charles Pierre Bauldelaire/Paris Sıkıntısı
Kitap: Cehenneme Övgü/Gündüz Vassaf (Okumadıysanız mutlaka, okuduysanız bir kere daha!)
6 Mart 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder