24 Ekim 2012 Çarşamba

Paris-1

Yanımda yazdıklarıma bakmak için uzanmış iki meraklı kafaya rağmen yazmaya başlıyorum. Bu seferki iki kafa yabancı değil. Kızım ve kocam... Bunca zamandır yazıyor olmama rağmen yazdıklarıma ilgileri azalmıyor. Bu sevinilecek bir şey:))
Gidiyoruz. Münih'ten Paris'e doğru. Uçakta, yol boyunca kayda değer yolcuya rastlamadım bu sefer. Ki buna dertleniyor değilim açıkcası... Medeniyet, normallik sıkıcı sıkıcı olmasına ama insana iyi geliyor. Dertsiz tasasız akıp gidivermesi herşeyin bir hikaye ihtimalini azaltıyor. Hikayelerin yerine huzur ve kolaylık geçiyor.
Bu çıkarımım (!) bütün hayata yansıtılabilir aslında. Ne kadar normal ve renksizse o kadar kolay. O kadar hikayesiz, bir o kadar sıkıcı. 
Yolculukların hayata dair bir özet olduklarına inanıyorum. Yolculuğa karşı tavrımız hayata tavrımızın  aynısı bana sorarsanız. Öyle değil mi? 
Her yolculuk öncesi stres olanlardan mısınız? Hani koltuğuna oturana kadar gergin, telaşlı olanlardan..? 
Kara vermek, hazırlanmak için uzun zamana ihtiyaç duyanlardan mı? Büyük bir bavul ve her ihtimale karşı her şeyi yanına alanlardan mısınız yoksa üç, beş parça size yeter mi? 
Herşeyi önceden planlayanlardan mısınız, gidelim orada bakarız grubundan mı? İkisinin arası bir yerde mi? Önceden gidip bildiğiniz yerleri tekrar tercih edenlerden mi, yeni yerler deneyenlerden mi? Peki yeni yerler için görüş, öneri, tavsiye alır mısınız? Kimden? Yüreğinizin götürdüğü yere mi, dergide görüp aklınıza düşene mi yoksa arkadaş tavsiyesine göre mi belirir rotanız? Yoksa bir görülecek yerler listesi mi takip edersiniz, üzerini çize çize...
Ne kadar yabancı, ne kadar uzak? Diline, mutfağına, iklimine tümden yabancı olduğunuz yerler de olur mu? 
Belli bir teması, amacı olur mu yolculuklarınızın? Turlara mı katılmayı tercih edersiniz, kendi organizasyonunuzu mu yaparsınız? Neye göre değişir?
Tek başına mı? Seyahat arkadaşınız var mı? Kiminle olduğu önemli değil mi? Her seferinde başka birisi olabilir mi? İlle de aileyle mi? Yoksa her şey ancak"özel biriyle" paylaşınca mı güzel? Mecbur kalmadıkca seyahat falan etmem, evimden uzaklaşmayı sevmem demek de mümkün... Öyle mi?
Nerede olsa kalınır mı? Temiz, düzgün olsa yeter mi? Yoksa biraz daha fazlası mı? 
Sorulara cevaplarımız sadece yolculuklara değil, hayata bakışımızı göstermiyor mu? Ne dersiniz? Bir yolculuğun keyifli, yola çıkmaya değer olması için ihtiyaç duyduklarımız, yolculuktan beklentilerimiz hayattan beklentilerimize benzemiyor mu? Birisini en iyi yolculukta tanırsın, evlenmeden önce seyahate çık lafları boşuna mı?

Nefis bir sonbahar var Paris'te. Her ağaç bir sanat eseri gibi. Alev alev yananlar, sapsarı parıldayanlar, her rengi üzerinde taşıyanlar... Muhteşem! Münih'te havaalanından göründüğü kadarıyla bile beni meftun eden sonbahar Paris'te de çok güzel. 

Yarın şehirdeki maceralarımız ve Parisien görüntülerle devam. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder