27 Ekim 2012 Cumartesi

Paris-4


Şehri bir ucundan bir ucuna gezerken sonbahara hayranlığım devam ediyor. Sonbaharı bu kadar muhteşem yapan şehrin bu kadar yeşil olması.  Düpedüz kıskanıyorum.  Bunca ağaç, sokaklar tablo gibi.  Kıskançlığımın tek sebebi ağaçlar değil. Sokaklarda opera söyleyen, gitar çalan, küçük bir bandoyla gösteri yapanlar, bisikletlerle, motorlarla gezenler, metroya, otobüse bebek arabalarıyla, bisikletlerle,tekerli sandalyelerle binenler, hiç korna sesi olmaması (bu detayı Zeyno fark etti), balkonlardan sarkan çiçekler, nefis mimari, sokaklardaki kaotik kalabalık, o curcuna hal, meydanlar, parklar, her yerde  Paris'te olduğunu hissettiren detaylar... Böyle yaşayan bir şehri kıskanıyorum. 
Otelimiz şehrin merkezinde. Her yere yürüyebiliyoruz. Pencereden günün başlangıcını, akşam trafiğini, sokağın kalablığını izliyor, kapıdan çıkar çıkmaz araya karışıyoruz. Hava her gün biraz daha soğuyor. Bayram tatili etkisi, her gittiğimiz yerde Türkçe duyuyoruz. Otel şehrin merkezinde olunca modanın da merkezindeyiz. Hahahayt... Her sabah Chanel'in önünden geçip gidiyoruz. Vitrinlerde etek altına pantalon, kumaşlar yün. Bana sorarsanız berbat görünüyor. 
Şimdi, hareketli bir Paris akşamı dışarıda akarken, ben duşumu yapmış, yatağımda kızımın ayaklarını tutup, blogumu yazıyorum. Hava açık, ay parlıyor. Neredeyse dolunay olmak üzere. Belki yarın...
Sevgili blogger'larım, eğer okuyorsanız sizlerin de  en az benim olduğum kadar keyifli olmanızı diliyorum. 

"Varoluş yeniden düzenlenebilir. Bir insan pek çok şey olabilir." Parfümün Dansı/Tom Robbins

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder