21 Aralık 2009 Pazartesi

normal

Henüz yeni işime resmen başlamamış olmama rağmen, hayatımın temposu değişiverdi. İşe sabah 8'de gidip akşam 6'da çıkmıyorum ama neredeyse gün aşırı uğrar oldum. Kaçırmamam gereken önemli bir toplantı, yılbaşından önce başlanması hatta bitirilmesi gereken bir iş, vs...
Bir anda kızımı servise bindirip koşarak işe gider olduydum. Bugün evimdeyim. Nihayet! Beni bekleyen ütülerimi bile özledim.
"Çakma ev hanımlığında 1 ayı bile beklemeden işe geri döndün, hani böyle olmayacaktı" diyen kocama hak verir gibi oldum. (Kocaya öyle hemen hak verilmez, en fazla verecek gibi olunur-aman diyeyim).
Dün gece bugünü evimde geçireceğim için sevinç içinde uyumaya yatmıştım (ki türlü acaiplikte kabuslar gördüm.)
Günlerce deli deli esen rüzgar, hatta fırtına ardından yağan yağmur, sonra yine rüzgar sonrası bugün hava sakin. Hatta güneşli bile denebilir. Alışıp, çok da sevdiğim yeni düzenimi tekrarlayacağım bugün. Birazdan çayımı bitirip hiç eksilmeyen ütüleri yapacağım. Sonra çıkıp biraz dolaşacağım. Akşamüzeri kızım gelmeden eve gelip yemek hazırlayacağım. Hatta kek bile yapabilirim.

Son yıllarda çok popüler bir konu var "yaşam doyumu" ya da "mutluluk parabolü". Rivayet o ki mutluluğumuz çocukluğumuzdan başlayarak artıyor, bir genç-yetişkin olduğumuzda zirveye varıyor ve yaşımız orta yaştan ileri gittikçe azalıyor. Parabolümüz bu seyri gösteriyor. Çoğunlukla yaşamda mutluluğumuzu bağlantılandırdığımız öğelerle ilişkimizin/performansımızın yaşımız ilerledikçe azaldığıyla ya da daha ılımlı söyleyelim değiştiğiyle açıklanıyor bu durum. Kariyerimiz zirve noktasında çok uzun yıllar kal(a)mıyoruz, çocuklarımız büyüyüp evden ayrılıyor, evliliğimiz/ilişkimiz değişiyor, farklı bir rotaya giriyor, sağlığımız teklemeye başlıyor, vs.
Bu, öyle meşhuuur bir parabol ki Dr. Mehmet Öz'e doktorluk kariyerini zirvedeyken bıraktırıp yazarlığa, TV programcılığına falan götürüyor. Yani bir başka yaşama, yeni bir parabole geçiş.

"Bu parabol söylencesinin geçerli olmadığı ya da daha az geçerli olduğu bir dünya var mı?"derseniz, "galiba ev hanımlığı" derim. Ev hanımlığında yıllar geçtikçe ustalığınız artıyor, kariyer zirvesinden iniş riski yok. Elbette çocuklar yine büyüyüp evden gidiyor, sağlık eskisi gibi olmuyor, eşlerle ilişki farklılaşıyor falan ama; çocuklar gitse de biliyorlar ki kimse anneleri kadar güzel sarma/börek/yemek yapamıyor. Kimse hasta olduklarında onlara anneleri gibi bakmıyor. Evde ütülenecek çamaşır hiç bitmiyor, her sabah çay demleniyor, daima yapılacak bir alışveriş oluyor. Üstelik yaşama yeni bir adrenalin/mutluluk alanı giriyor-torunlar! Bebeği yıkamayı, gazı olunca verilecek çayı falan bir tek ve en iyi ananeler biliyor! Aslına bakarsanız yaşam boyu mutluluk için doğru bir tercih olabilir.

Çakma ev hanımlığında geçici, ve malum parabole mahkum bir insan olarak bir yeni hayat yaratabilecek miyim henüz bilmiyorum. Börek/çörek/yemek işinde kendime göre epeyce ilerlemiş olsam da gerçek ev hanımları yanında bir hiçim. Torun bekleme fikrine ise fazlaca uzağım. Yine de umutsuz değilim. Bulacağız elbet yeni bi' parabolde kendimize yer...

...
"Normal olmak ne demek?"
"Vicdanın seni rahatsız mı ediyor? Yapmaman gereken birşey mi yaptın?"
...
"Normal olmanın ne demek olduğunu sordum sana"

1)Normal bize kim olduğumuzu ve ne istediğimizi unutturan herşeydir; böylece üretmek, yeniden üretmek ve para kazanmak için çalışabiliriz.
...
7)Araba, ev, giysi gibi nesneleri kıyaslamak ve yaşamın gerçek nedenini keşfetmeye çalışmak yerine yaşamı bu kıyaslamalara göre tanımlamak.
...
12)Evlenip çocuk yapmak, çocukların iyiliğini düşündüğünü söyleyerek aşk bittikten sonra da uzun süre birlikte kalmak.
13) Farklı olmaya çalışan herkesi eleştirmek.
Paulo Coelho-Kazanan Yalnızdır

Bulunursa mutlaka okunmalı: Ece Temelkuran-Geleneksiz Kadınlar (Köşe Yazısı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder