Bugün günüm dopdoluydu(!) Dün akşama kadar evdeydim. Bugün sabah kızı okula bırakmak için çıktım ve onunla aynı zamanda eve girdim. Sabah kızımı okula bıraktıktan sonra evimin civarında bir yerlere park edip, sokakta bir börek/poğaça fırınında kahvaltı yaptım. Dışarı masalar konmuş, bir poğaça alıp çay söylüyorsun. Arada poğaçalarını falan paket yaptırmak isteyenlerden haşlanmış yumurta alanlar için tezgaha bir ip bağlanmış (bildiğiniz naylon ip), yumurtayı kesmek, dilimlemek için kullanılıyor! Sabah hava buzzz gibiydi. Oturup etrafı seyrettim. Her biri ayrı boyanmış balkon demirleri, kimi panjurlu, kimi panjursuz pencereleri, okula giden ellerinde kitaplar liselileri, uzunca yelek, kalın çorap ve terlikle bakkala inmiş teyzeleri, eşofmanlarıyla sıkı bir yürüyüşten dönen amca/teyzeleri, trafik ışıklarında dizilen, kimisi kırmızı ışıkta geçen arabaları... Sokakta olmak hep çok sevdiğim birşey. Bütün o kaos, hiç bir kalıba, standarda uymayan çeşitlilik... Bir kere daha (daha önce defalarca olduğu gibi) dünyanın bu tarafına ait olduğumu düşündüm. Sokağa, çeşitliliğe, keşmekeşe...
Sonra kalkıp hesabı ödemeye gittim. 1 liraydı. Bozuk param olmadığından bir başka klasik gerçekleşti. "Sonra alırız yenge" diyen adama teşekkür ettim. "Benim yerim burası, biliyorsunuz değil mi? dememek için kendimi zor tuttum.
Sonrasında ise bir kabul günündeydim. Kızımın sınıf arkadaşlarının anneleriyle birlikteydik. Bu benim ikinci tecrübem. İlki benim evimdeydi. Gerçek ev hanımlarının bu alemdeki yeri ikramların çeşitliliği ve lezzetine bağlı. Bir çeşit KPI (Key Performance Indicator). İkramlar enfesti. Bendeki ikramlar"beginner" seviyesindeydi. İkram performansım ne kadar ilerlerse ilerlesin ben bu evhanımlığında "çakma"dan öteye gidemeyeceğimi biliyorum. Hep biliyordum içten içe ama bugün fazlaca emin oldum. Nedenini anlatmam zor. Kendimi çok yalnız hissettim.
Aklım güzel havada, dışarıda olmaktaydı. Yaşamdan beklediklerim, hayallerim, sevdiğim şeyler ise sanki bu gezegene ait değilmiş gibiydi.
Yarın sokakta olacağım. Belki sinema, belki çarşı pazar, belki sahilde yürüyüş, belki sokakta çay ve gazete, belki zamanı gerçekten paylaşabildiğim nadir bulunan bir dostla buluşma...
"Kimse inanmayacak çünkü inanılır gibi değil" dedi. Çok saçma buldu düşündüğünü. "Söz konusu olan inanmaksa, inanılır gibi nasıl olur ki söz konusu şey" diye geçirdi aklından. İnanmak zaten tam bir kanıtın olmadığı, aklın aval aval bakıp birşey anlamadığı için ya şiddetle red ettiği ya da hantallaşıp yok saydığı bir durumu anlatmaz mıydı?
Cem Mumcu-Hayat Gerçeğe Perde
8 Aralık 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder